Kategoriler
Yaşam

Ahmed Sirhindi Tarafından Söylenen Sözler

Ahmed Sirhindi tarafından söylenen sözler yazımızda büyük Ahmed Sirhindi şahsiyetinin değerli sözlerine yer vereceğiz.

Ahmed Sirhindi Tarafından Söylenen Sözler

Ahmed Sirhindi tarafından söylenen sözler yazımızda büyük Ahmed Sirhindi şahsiyetinin şimdiye kadar söylediği en güzel ve anlamlı sözlerini bulacaksınız. Eğer sizler de Ahmed Sirhindi şahsiyeti ile ilgili bildiğiniz güzel ve anlamlı sözler varsa lütfen bizlerle paylaşın.

Sponsorlu Bağlantılar

Ahmed Sirhindi Hakkında Kısa Bilgi

Hindistan’da yaşamış İslâm âlimi ve tasavvuf önderi.
Doğum tarihi 26 Mayıs 1564
Doğum yeri Serhend, Babür İmparatorluğu
Ölüm tarihi 20 Kasım 1624
Ölüm yeri Pençap, Hindistan

Ahmed Sirhindi: Söylediği Sözler

Ahmed Sirhindi Tarafından Söylenen Sözler
Âkıl ve bâliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmakdır.
Allahü teâlânın feyzleri, ni’metleri, ihsânları, ya’nî iyilikleri, her ân, insanların iyisine, kötüsüne herkese gelmekdedir. Herkese mal, evlâd, rızk, hidâyet, irşâd ve selâmet ve dahâ her iyiliği fark gözetmeksizin göndermekdedir. Fark, bunları kabûlde, alabilmekde ve ba’zılarını da alamamak sûretiyle, insanlardadır.Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şeklde, parlamakda iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyâzlatır.
Ashab-ı Kiram arasındaki dikleşmeye ve münazaaya gelince, bunun da bir hikmete mebni olduğuna kail olup iyiye yorulmalıdır. Bir cehalet ve nefsani arzudan ötürü yapıldığı zehabına kapılmak yanlış olur. Çünkü bu, içtihat ve ilim eseri olarak meydana gelmiştir. Bazıları içtihatta hata etmiş olsa da, hatalı olanın Allah katında bir derecesi vardır. Üstte anlatılan mana, ifratla tefrit arası orta bir yoldur. Ki bunu Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat tercih etmiştir, en sağlam tarik, en muhkem yol budur.
Bir farzı vaktinde yapmak, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok faydalıdır.
Din büyüklerinin yanına boş olarak gelmelidir ki, dolmuş olarak dönülebilsin.
Dini hükümleri kendi aklıyla anlamak ve aklı ona rehber etmek isteyen, peygamberliğe inanmamış olur. Onunla konuşmak akıl işi değildir.
Dünyâ, seni, Allahü teâlâdan uzaklaşdıran şeyler demekdir. Kadın, çocuk, mal, rütbe, mevkı’ düşüncesi, Allahü teâlâyı unutduracak kadar aşırı olursa, dünyâ olur. Çalgılar, oyunlar, (Mâlâ-ya’nî) ile, ya’nî fâidesiz, boş şeylerle vakt geçirmek, hep bunun için dünyâ demekdir. Âhırete fâidesi olmıyan ilmler, dersler de, hep dünyâdır.Hesâb, hendese [ya’nî matematik ve geometri], astronomi, mantık, eğer Allahü teâlânın gösterdiği yerlerde kullanılmazsa [ya’nî kâfirlerle mücâdele ve onlardan üstün olmak için ve insanlara hizmet etmek için kullanılmazsa] bunlarla uğraşmak, boşuna vakt öldürmek olur ve dünyâ olur. Bu bilgileri bütün derinliği ile, incelikleri ile okumak, yalnız başına işe yarasaydı, eski Yunan felsefecileri se’âdet yolunu bulur, âhıretdeki ebedî azâbdan kurtulurlardı.
Dünyâ hayâtı pek kısadır. Bunu en lüzûmlu şeyde kullanmak gerekir. Bu en lüzûmlu şey de, kalbini toparlamış olanların yanında bulunmakdır. Hiçbir şey sohbet gibi fâideli değildir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbı, sohbet ile, başkalarından dahâ üstün oldular.
Dünyâyı ele geçirmek için âhireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü Teâlâ’yı bırakmak ahmaklıktır.
Farz ibâdetin yanında nâfile ibâdetlerin hiç kıymeti yokdur. Deniz yanında, damla kadar bile değildirler. Mel’ûn şeytân, mü’minleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor. [Kazâları kıldırtmıyor.] Nâfilelere yol gösteriyor. Zekât verdirmeyip, nâfile sadakaları güzel gösteriyor. Hâlbuki, zekât niyyeti ile fakîre bir altın vermek, yüzbin altın sadaka vermekden dahâ sevâbdır. Çünki zekât vermek, farzı yapmakdır. Zekât niyyeti olmadan verilenler ise, nâfile ibâdetdir.
Gençlik zemânının kıymetini biliniz! Bunu, oyun ile, fâidesiz şeylerle geçirmeyiniz! Ceviz ve kozalak gibi fâidesiz şeyler arkasında gençliğini tüketenler, sonunda pişmân olurlar, âh ederler.
Her ne ki güzeldir, Allah sevgisinden başka, Hepsi câna zehrdir, şeker gibi de olsa.
İniş mertebelerinin sonu hakikat-i camia olan kalp makamıdır. Halkı irşat etmek ve olgunlaştırmak bu makama inmeye bağlıdır.
İnsanların, Allahü teâlâdan gelen ni’metlere nâil olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette bir şey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, Nisân yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok kimsenin, ni’metler içinde yaşadığı görülüp, mahrûm kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlarda ni’met olarak görülenler, hakîkatde azâb ve felâket tohumlarıdır.
Kendisini Frenk kafirlerinden daha faziletli görene Subhan Hakk’ın marifeti haramdır; din büyüklerinden faziletli görmek şöyle dursun.
Kıymetli ömrünüzü faydasız, boş şeyler arkasında, oyun ve eğlence ile geçirmemek için uyanık olunuz.
Merd isen kendine baba ol!
Nefis yemeklerde, güzel elbise giymelerde nefsin hazzı düşünülmemeli ve öyle bir hazza itibar edilmemelidir. Asıl layık olan, yemekte, içmekte, giymekte taat için kuvvet hasıl olmasından başka bir şey niyete alınmamalıdır. Güzel elbise giymek ise Allah-u Teala’nın şu emrine göre tezyin için olmalıdır: “…Her mescide gidisinizde güzel giysilerinizi giyin…” (Kuran 7:31) Her namaz zamanı manasına olup, bu işte başka bir uygunsuz niyet olmamalıdır. Bu işte, hakiki bir niyet olmazsa insan kendisini iyi niyet için zorlamalıdır. Şu mana burada geçerlidir: “Ağlamıyorsanız ağlamaya çalışınız” Ve insan hakiki niyeti bulması, zorlamalı niyetten kurtulması için Subhan Allah’a iltica edip tazarruda bulunmalıdır. Bu manada bir şiir: Kabul eder o yaşı ki, gözüm damlatır / O Zât ki bir damladan inci yaratır Anlatılan kıyas bütün işlerde yapılmalıdır. O mütedeyyin ulemanın fetvalarına göre ki kendileri azimeti tercih etmiş, ruhsatlı yollardan kaçınmışlardır. İnsan yaptığı iyi işleri ebedi kurtuluşa bir vesile bilmelidir. Anlatılan manaları kuvvetlendiren bir ayet-i kerime şöyledir: “Eğer iman eder, şükrederseniz, Allah size niye azab etsin?!” (Kuran 4:147)
Nâfile ibâdetlerin farzlar yanındaki kıymeti, okyanus yanında bir damla su gibi bile değildir. Hattâ, nâfile ibâdetlerin sünnetler yanında değerleri de, yine böyledir. Böyle olmakla berâber, sünnetlerin farzlar yanındaki kıymeti de, deniz yanında bir damla su gibi bile değildir
Ölmek, felâket değildir. Öldükten sonra, başına gelecekleri bilmemek felâkettir.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâb-ı kirâmı yıldızlara benzetdi. Yıldıza uyan, yolu bulur. Ehl-i beyti de, gemiye benzetdi. Çünki gemide olanın, yıldıza göre yol alması lâzımdır. Yıldızlara göre yürümezse, gemi sâhile kavuşamaz. Görülüyor ki, boğulmamak için, hem gemi, hem yıldız lâzım olduğu gibi, Eshâb-ı kirâmın hepsini ve Ehl-i beytin hepsini sevmek, saymak lâzımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünki, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazîleti, hepsinde vardır. Sohbetin fazîleti ise, bütün fazîletlerin üstündedir.
Tesavvuf yoluna girmek, islâmiyyetin inanılacak şeylerine îmânı kuvvetlendirmek içindir. Böylece îmân, düşünerek anlamak zorluğundan kurtularak, görmüş gibi sağlam ve vicdânî olur ve kısaca inanmak yerine, etraflı ve derin îmân hâsıl olur.
Tâbi’înin en üstünü olan, Veysel Karânî “rahmetullahi aleyh” hazret-i Hamzanın kâtili olan Vahşînin “radıyallahü anhümâ”, Resûlullahın bir kerrecik sohbetinde bulunmakla yükseldiği mertebeye yetişememişdir. Çünki sohbetin fazîleti, bütün fazîletlerin ve kemâllerin üstündedir. Çünki, onların îmânları, görerek kuvvetlenmişdir.
Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ne Nedir Vikipedi