Sultan II. Murad Kimdir? Sultan II. Murad Yaşamı
Sultan II. Murad , Osmanlı Devletine 1421 ila 1444 yılları arasında padişahlık yapmış ve Osmanlı Devletinin 6. padişahıdır. Soyu Osmanlı hanedanı olan Sultan II. Murad’ın babası Sultan I. Mehmedve annesi Emine Hatun’dur. Sultan II. Murad 1404 tarihinde Amasya şehrinde dünyaya gelmiş ve 1451 tarihinde Edirne şehrinde vefat etmiştir. Saltanatı 23 yıl sürmüştür. Sultan II. Murad’dan sonra tahta Sultan II. Mehmed geçmiştir. Sultan II. Murad Kuruluş Dönemi padişahlarındandır. II. Murad’ın lakabı Koca Sultân ve Gazi’dir.
II. Murad’ın Şehzadelik Dönemi
II. Murad; bazı kaynaklara göre 1402’de, bazılarına göre ise 1404’te Amasya’da dünyaya geldi. İlk çocukluk yılları Amasya’da geçti. 1410’da babasıyla Bursa’ya gelerek orada saray eğitimi aldı. 1415’de lalası Yörgüç Paşa gözetimi altında merkezi Amasya’da bulunan devletin doğu sınırınada olması dolayısıyla büyük stratejik önemi olan Rum ve Danışmendiye eyaleti valisi olarak görevlendirildi. Tahta çıkıncaya kadar 6 yıl bu görevi yaptı. Amasya aynı zamanda çok önemli bir Anadolu kültür merkeziydi ve bu merkezde bilim ve din alimleri sairler ve mutasaffiflarla meclisler tertip edip şehrin kültür hayatına destek sağlayıp katıldı. 1416’da bölgesi askeri başında Börklüce Mustafa’nın İzmir ve Saruhan tarafında çıkardığı ayaklanmaların bastırılmasında görev aldı. 1418’de Sonraki lalası Hamza Bey ile Çandaroğullarından Samsun’u aldı.
Babası I. Mehmet Edirne’de bir av kazası sonunda ağır yaralanınca ölüm yatağında devletin idaresinin biran evvel oğlu Murat’a devrini vasiyete etti ve Murat Amasya’dan tahta geçme töreni yapılacak Bursa’ya gelinceye kadar devlet adamları babasının ölümünü sakladılar. Murat 25 Haziran 1421’de Bursa’da gelip culûs ve biat törenleri yapılıp devletin ileri gelenleri ve yeniçerilerin desteğiyle 17 yaşındayken tahta çıktı.
Sultan II. Murad, soyunun Kayı boyuna mensubiyetini göstermek için, sikkelerine, Kayı boyuna ait iki ok ve bir yaydan müteşekkil damgayı koydurmuştur.Sonraki padişahların bastırdıkları sikkelerde görülmeyen Kayı damgası, Kanunî’ye kadar çeşitli eşya ve silâhlar üzerine konulmasına devam edilmiştir.
II. Murad’ın Saltanat Dönemi
II. Murad’ın İlk Yılları
Murat’ın babası Mehmet’in ölümünden sonra saltanat davası güden şehzedeler dolayısıyla üç yıl süren büyük bir bunalım izlendi.
Yıldırım Beyazid’in oğlu ve II. Murad’ın amcası olan Mustafa Çelebi Bizanslılarca Limni’de gözaltında tutulmaktaydı. Babası I. Mehmed çocuk yaşlarında olan küçük oğulları olan Mustafa, Yusuf ve Mahmud’un ağabeyleri olan yeni Sultan II. Murad tarafından “siyaset” icabı dolayısıyla öldürülmelerini önlemek için de onların Konstantinopolis’de yaşayıp Bizans İmparatoru Manuel’in koruması için imparatorla anlaşma yapmıştı.
Fakat I. Mehmed’in ölümünden hemen sonra bu anlaşmaya uymayan Doğu Roma İmparatoru Manuel Limni’de gözaltında tutulan Murad’ın amcasıMustafa Çelebi’yi, Gelibolu’yu Bizans’a bırakması karşılığında, serbest bıraktı. İmparator II. Manuel Mustafa Çelebi’yi meşru padişah kabul edip, bir Bizans donanma filosu ile Limni’den Rumeli’ye geçmesini sağladı. Mustafa Çelebi, özellikle İzmiroğlu Cüneyd Bey’in yardımcılığı ile Rumeli beylerinin de desteğini aldı. II. Murat’ın veziriazamı olan Amasyalı Beyazıt Paşa Edirne’deki ordu ile Mustafa Çelebi’nin yeni topladığı orduya karşı gitti. Yapılan Sazlıdere Muharebesi sonucunda sadrazamın ordusunun büyük bir kısmı taraf değiştirdi ve II. Murad’ın veziriazamı teslim olmak zorunda kaldı. İzmiroğlu Cüneyd Bey’in ısrarı üzerine Mustafa Çelebi esir aldığı Amasyalı Beyazıt Paşa’yı idam ettirdi. Mustafa Çelebi’yi ikinci başkent olan Edirne halkı tezahüratla karşıladı. Mustafa Çelebi Edirne’de hükümdarlığını ilan edip kendi adına hutbe okutup sikke bastırdı.
Bir padişah gibi hareket eden Mustafa Çelebi siyasetinde bazı büyük hatalar yaptı. Bizans’a vaad ettiği Gelibolu’yu vermeyerek ilk ve baş destekçisini kaybetti. Sonra 12 bin sipahi ve 5 bin yaya ordusuyla Galata Cenevizlilerinin gemileri ile Gelibolu’dan Anadolu’ya geçti ve Bursa’yı kuşatmaya koyuldu. Fakat Anadolu’da savaşa girişmek istemeyen Rumeli asıllı ordu bu sefere pek gönüllü değildi. Diğer taraftan II. Murad’ın Mustafa Çelebi’nin Beyazıt’ın oğlu olmayıp Düzmece olduğuna dair menfi propagandalarının inandırıcı olması Mustafa Çelebi’nin ordusunun dağılmasına neden oldu. Özellikle II. Murad tarafından kendisine İzmir ve Aydın beyliği teklif edilen İzmirlioğlu Cüneyd Bey bu teklifi kabul edip, yandaşları ile Mustafa Çelebi’nin ordusundan ayrıldı. Mustafa Çelebi ordusundan kalanlarla geri çekilirken Ulubat civarında bir köprüde Hacı İvaz Paşa’nın birliği ile tutuştuğu çarpışmada büyük zararlar verdi.
Mustafa Çelebi Gelibolu’ya kaçmayı başardı. Oradan iken Boğaz trafiğini durdurup Bizanslıları kendine destek vermeye zorlamaya çalıştı. Fakat II. Murad Cenevizli Foça Podestası Adorno’dan kiraladığı gemi ve askerlerle birlikte Rumeli’ye geçmeyi başardı. Mustafa Çelebi Gelibolu’da duramayıp Edirne’ye kaçtı. II. Murat 2 bin zırhlı Foça Podestası askeriyle takviyeli orduyla Edirne üzerine yürüdü. Edirne’liler onu şehir dışında karşılayıp ona sadık olduklarını bildirdiler. Mustafa Çelebi devlet hazinesinde alarak Edirne’den kaçtı. Fakat Tunca Vadisindeki Kızılağaç Yenicesi’inde yakalanıp Edirne’ye gönderildi. Mustafa Çelebi gailesi Mustafa’nın Edirne kale burcundan asılması ile böylece 1422’de son buldu. Fakat tarihçiler hala Mustafa Çelebi’nin düzmece mi yoksa gerçekten padişah oğlu olup olmadığı sorusunu tartışmaktadırlar. Elimizde bulunan Mustafa Çelebi adına basılan sıkkelerde 1422 tarihi ve “Mustafa bin Beyazid Han” ismi bulunmaktadır.
Bu olayın ardından Mustafa Çelebi’yi destekleyen Bizanslılar yeni bir oyun sergileyerek bu desteğin o zaman güç kazanan bir saray kliği tarafından uygulandığını ve gerçekten imparator II. Manuel’in II. Murat’a karşı dost olduğunu beyan ettiler. Fakat yeni veziriazam Çandarlı İbrahim Paşa, Vezir Hacı İvaz Paşa ve Lala Yorguç Paşa’nın görüşlerini alan Murat Bizans’a sert tepki gösterdi ve 2 Haziran 1422’dan Eylül başına kadar Konstantinopolis’i karadan kuşatmaya aldı. Bu kuşatma Bizans için büyük asker ve bina hasarına yol açtı. Bu kuşatmadan kurtulmak için Bizans’lılara bu sefer kuşatma sürerken Ağustos ayında II. Murat’ın kardeşi Küçük Mustafa’yı ayaklandırmaya başardılar.
Karaman ve Germiyan beyleri ile birlikte Hamid-İli’nden hareket eden Küçük Mustafa Bursa’ya gelip bu şehri kuşattı. Bursa Ahileri Şehzade Küçük Mustafa’nın lalası olan Şarapdar İlyas’a heyet göndererek şehrin kendini savunacak personel ve ikmal maddesi olduğunu ve Ahilerin bu savunmayı destekleyeceğini bildirdiler. Bunun üzerine Şehzade Küçük Mustafa İznik üzerine yönelip 40 günlük kuşatmadan sonra bu şehri eline geçirdi. Şehzade Küçük Mustafa burada “İbrahim Paşa Sarayı”‘na yerleşip padişahlığını ilan ettirdi.
Bunun üzerine Murat 6 Eylül’de Konstantinopolis kuşatmasını kaldırıp Anadolu yakasına geçti. Mihaloğlu Mehmet Bey’i sipahilerle İznik üzerine gönderdi. Şehzadenin lalası Şarapdar İlyas ise beylerbeylik verme vaadleri ile elde edildi. Şubat 1423de Mihaloğlu İznik’i bastığı zaman Şehzade Küçük Mustafa hamamda idi; yandaşları onu savunup kaçırmaya çalışırken Mihaloğlu yaralandı. Fakat lala Şarapdar İlyas küçük Şehzadeyi kendi atına bindirip götürüp II. Murat’a teslim etti. Şehzade Küçük Mustafa boğulup idam edildi; ceseti İznik dışında bir incir ağacına asıldı ve sonra Bursa’ya götürülüp Yeşil Türbe’ye gömüldü.
1423’de II. Murat Şehzade Küçük Mustafa olayını gizliden destekleyen Candaroğulları beyi İsfendiyar Bey üzerine yürüyerek topraklarının büyük bölümünü ve özellikle Taraklıboru (Safranbolu) şehrini Osmanlı ülkesine kattı. Karamanoğlu Mehmet Bey Antakya’yı kuşatması sırasında ölmesi yerine geçebilecekler arasında bir çatışmaya neden oldu. II. Muras, II. Mehmet Bey’in (1423-1426) hükümdar olmasına yardımcı oldu ve bunun sonucu bir anlaşma ile Karamanlıların ellerine geçirmiş oldukları Göller Bölgesi Osmanlılar tarafından geri alındı.
Eflak voyvodasının Osmanlı topraklarına yaptığı saldırılar püskürtüldü ve akıncıların yıldırıcı hücumlarını durdurmak için Eflak Voyvodası yine bağımlılığı kabul etti.
Venedik’le savaş ve Selanik’in fethi
Konstantinopolis kuşatması sırasında Venedikliler Selanik ve Mora’yı kendi denetimleri altına almak için Bizans ile görüşmeler başlatmışlardı. 1423’te Osmanlı ordusu Selanik’i kuşatmakta iken Bizanslılarla Selanik’i Venedik Cumhuriyeti’ne teslim etmek üzere anlaştılar ve Venedik Selanik’e sahip oldu. 1424’de Venedikliler Çanakkale Boğazı’nı ablukaya aldılar.
Bunun üzerine Konstantinopolis’in de Venediklilere bırakılabileceği endişesiyle II. Murad 1424 yılında Cenevizliler aracılığıyla Bizans ıle bir antlaşma yaptı. Bu antlaşmaya göre Bizans imparatoru her yıl vergi olarak 30.000 düka altın vermeyi ve Ankara Savaşı’nın ardından tekrar Bizanslıların eline geçmiş olan Ege ve Karadeniz kıyılarındaki toprakları Osmanlılar’a iade etmeyi kabul etti.
Aynı yıl Evrenosoğlu İshak Bey idaresindeki akıncılar Arnavutluk’a ve yerel Arnavut beylere karşı bir sıra hücuma geçti. Gjion Kastrioti ve Atariti adlı Arnavut beyleri ancak II. Murat’ın üst egemenliğini kabul edip bu akınların önüne geçebildiler. Kastrioti 4 oğlunu Edirne’deki Osmanlı sarayina rehin ve eğitim almak için göndermek zorunda kaldı. Bu çocuklardan en küçüğü olanİskender Bey sonradan Osmanlı devleti başına büyük gaileler çıkartmıştır.
1424’de Edirne sarayında, bir büyük düğün merasimi ile II. Murad, Candaroğulları beyi İsfendiyar Bey’in torunu Tacunnisa Hatice Halime Hatun ile evlendi. Aynı merasimde II. Murad’ın kız kardeşleri de evlendirildi. Sultan Hatun, İsfendiyaroğlu Kasım Bey’le; Ayşe Hatun Osmanlı komutanlarından Karaca Bey’le ve Hafsa Hatun Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu olan Mahmud Bey ile evlendiler.
Anadolu’da ve Rumeli’de tekrar savaş
II. Murad 1425 Anadolu’da birlik sağlama çalışmalarına girişti. Önce Düzmece Mustafa vakasında Aydınoğlu Beyliği verilen İzmiroğlu Cüneyd Bey ile uğraşıldı. Cüneyd Bey ardı ardına gerçek ve sahte şehzade ayaklanmalarına destek vermişti. Önce Şehzade İsmail’e isyanında yardım etmiş ve 1425’de ise Selanik’te Venedik desteği ile isyan çıkaran kimliği bilinmeyen yeni bir Düzmece Mustafa’ya destek vermişti. II. Murat Cenevizlilere tekrar Karadeniz’de bulunan liman kolonilerini geri verip onlarla anlaşarak Midilli ve Sakız’dan getirilen Ceneviz filolarını kullanarak Cüneyt Bey’in denizden destek sağlamasına engel oldu. Sonra İzmiroğulları’nın kökünü kazımak hedefiyle, bir kara ordusuyla uzun süren bir uğraştan sonra 1426’da Cüneyd Bey, ailesi ve hanedanının diğer mensupları yakalanarak hepsi idam edildi.
1426’da II. Murad Rumeli’de birkaç koldan ordular göndererek Rumeli ve Balkanlarda bir askeri harekata başladı. Bu harekatın bir hedefi Venedik desteği verilen ne olduğu belirsiz yeni bir “Düzmece Mustafa”‘nun Selanik ve civarında çıkardığı isyan idi. Diğer hedef ise Macarların desteği ile Balkanlarda çıkan karışıklıklar idi. II. Murad şahsen bir ordu başında Sofya’dan Vidin’e gitti. Osmanlı akıncıları Bosna’ya hücum edip talan ettiler ve Hırvatistan’a kadar ilerlediler.[1]
Sonra Menteşe ve Teke beylikleri Osmanlı topraklarına katıldı. Fakat daha doğuda bulunan Karaman ve Çandarlı beyliklerin egemenliklerine son verilmedi. Buna bir neden bu siyasetin Timur’un yerine geçen Şahruh’un bir zamanlar Selçuklular ve İlhanlılar’ın hükümdarlığı altında bulunan bütün arazilerin üstünde hak ilan etmesi ve bir istila hareketine girişmesi tehdidinin ortaya çıkması idi.
1428-1429’da Osmanlı ülkesinde veba salgını başladı. Bu veba salgınında Bursa’da İslam ve tasavvuf dünyasında tanınmış düşünce adamı Emir Sultan; devlet adamı , asker, mimar Hacı İvaz Paşa; Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa ve II. Murad’ın gözlerine mil çektirdiği küçük kardeşleri Mahmud Çelebi ve Yusuf Çelebi hayatlarını kaybettiler.
1429’da erkek çocuğu olmayan Germiyanoğlu II. Yakup Bey’in ölümünün ardından vasiyeti üzerine Germiyanoğulları Beyliği Osmanlı topraklarına katıldı.
II. Murad Anadolu’da barışı sağladıktan ve veba salgını atlatıldıktan sonra tüm gücünü Venediklilere yöneltti. Venedik Cumhuriyeti bu zamana kadar Selanik’i elinde tutarak Çanakkale Boğazı’nda abluka uygulamaktaydı. Osmanlılar 29 Mart 1430’da Selanik’i, ardından da “Yuvan-ili” ve sonra Yanya’yı ele geçirdiler. Bir Osmanlı-Venedik Antlaşması imzalandı.
1430’da Rumeli’de toprak tahriri başlamıştı. Bu sayımlardan sonra bu arazilere timar sistemi uygunlanmaya geçildi. Selanik Osmanlılara eline geçtikten sonra Üsküp valisi olan Evrenosoğlu İshak Bey yerel isyancı Arnavut beyi Gjon Kastrioti’nin elindeki arazilere hücumlar uygulayıp onun elindeki tahkimli mevkileri eline geçirdi ve iki tanesi hariç diğer hepsini yıktırdı. Zaten devamlı yerel isyancı olan Arnavutlar timar sisteminin uygulanması aleyhtarı olarak 1432-1434 döneminde de devam eden Arnavutluk isyanını çıkardılar. Edirne’de bulunan Arnavut beyi Gjergj Ariani buradan kaçarak bu isyanın idaresini üzerine aldı. Bu isyanın başlangıcı olan 1432-33 kışında, II. Murad kışı Serez’de geçirdi ve Arnavut isyancılar üzerine Evrenosoğlu Ali Bey komutası altında bir akıncı ordusu gönderildi. Bu kış döneminde dar bir vadi olan Shkumbin’de Arnavutlar bu akıncı ordusunu pusuya düşürdüler ve akıncılar büyük zayiat verdiler. 1433’de Arnavutlar yine Evrenosoğlu Ali Bey akınına başarı ile karşı koydular. 1434’de Arnavutlar çete ve pusu savaşları ile Osmanlı akıncılarına karşı bazı başarılar kazandılar. Fakat 1435 ve 1436 Evrenosoğlu Ali Bey ve diğer akıncı beyiTurahan Bey Arnavutluk isyanını bastırmayı başardılar.
Sırbistan’ın ilhakı
Osmanlı iç savaşı sırasında Balkanlarda Macar etkisi artmış ve 1427 yılında Sırp Despotu Stefan Lazareviç’in ölümü üzerine Macaristan ile Osmanlılar arasında Sırbistan tahtı üzerinde çekişme çıkmıştır.
1428’de Sırbistan’ın kuzeydoğu kesiminde Tuna Nehri üzerinde bulunan Güvercinlik kalesi Osmanlılara eline geçti.
1428’de Macarlarla Osmanlılar arasında yapılan üç yıl süreli bir anlaşma sonucunda Yorgo Brankoviç Sırp Despotu olarak tanındı. Bu üç yıllık anlaşma bir defa daha yenilendi.
Buna karşılık II. Murad Rumeli’de uğraşmakta iken Anadolu’da Karamanoğulları Göller Bölgesi’ndeki eski Hamidoğulları arazilerini tekrar eline geçirdi ve II. Murad buna seyirci olarak kalmak zorunda kaldı.
Yenilenen antlaşmanın süresi dolunca 1434’de Macar Kralı Sigismund II. Murad’a bir elçi göndererek Bosna, Sırbistan ve Bulgaristan üzerindeki Macaristan yüksek egemenliğini tanınmasını resmen istedi. Bu hareketle Macaristan savaş ilan etmiş oluyordu. Osmanlı devleti aleyhinde olanlar Macaristan Kralı çevresinde toplanmaya başladılar. Bunlar arasında Bosna Kralı II. Tvrtko, kızı Mara’nın II. Murad’la evlenmiş olan Sırp Despotu Yorgo Brankoviç, Eflak prensliğini Sigismund desteği ile eline geçiren I. Vlad Drakul, Savcı Bey’in oğlu Şehzade Davut, taht hakkı arayan birçok Balkan soylusu ve pek çok asil senyör bulunmaktaydı. Fakat bu çok karmaşık ittifak arama süreci gayet yavaş gelişti ve atak bir birleşme gelişmesi ortaya çıkmadı. Buna karşılık Macarların artan etkisi karşısında II. Murad 1434’ten itibaren Balkanlar’da daha saldırgan bir tutum izlemeye başladı.
Fakat Anadolu’da ve Asya’da önemli gelişmeler yani Timur torunu Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh’un Anadolu’ya yönelmesi olasılığı ve Karamanoğulları’nın mütecaviz bir atakla eski Hamideli arazilerini geri almaları II. Murat’ın Balkan sorunlarına dikkatini çekmesini önledi. Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Karakoyunlu hükümdarı İskender Bey’i desteklemekteydi. İskender Bey Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman’ı yenerek Doğu Anadolu’nun tamamını eline geçirmişti. 1434’te Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Karakoyunlu Devleti üzerine bir tedip harekatı düzenledi. 1435-36’da İskender Bey’in üzerine yürüyerek onu Karakoyunlular tahtından indirdi. Yerine kendine sadık olan Cihan Şah’ı Karakoyunlu tahtına getirerek onu Tebriz valisi tayin etti. İskender Han da Osmanlı Devleti’ne sığındı ve 1435-36 kışında Tokat’ta kaldı. İşte doğuda bu gelişmeler II. Murad ve Osmanlıları çok kuşkulandırmıştı. Fakat 1436’da Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Horasan’a geri döndü ve Anadolu’ya bir sefer yapması olasığı çok azaldı.
Bunu frsat bilen II. Murad 1437’de bir Anadolu seferine çıkarak Karamanoğulları’nın eline geçmiş olan Konya, Beyşehir ve Hamideli topraklarını tekrar Osmanlı devleti idaresine aldı.
9 Aralık 1437’de Macar Kralı Sigismund’un bir erkek çocuk varis bırakmadan ölmesi üzerine Macaristan’da işbaşına gelecek hanedan sorunları Macaristan’da epey kargaşalık yarattı. Sigismund’un Osmanlılar aleyhine kurmaya çalıştığı cephe de dağıldı. Sonunda Macar asilleri Jagiellon Hanedanı’nından 1434’den beri Lehistan Kralı olan III. Vladislav’ı Macaristan Kralı olarak seçtiler ve kendisine Macaristan Krallığı için I. Vladislav ismi verildi.
II. Murad bu fırsatı iyi değerlendirerek üç yıl Rumeli’de kalarak, özellikle Sırbistan ve Eflak sorunları üzerine eğildi. Sırbistan ve Eflak prensliklerinin koşulsuz olarak kendisine bağlanmalarını sağladı. Sonra 1438’de II. Murad ilk Macaristan Seferi’ne çıktı. Tuna’yı geçerek Severin, Demirkapı, Orsova ve Sebeş kalelerini topa tutup yıkarak Erdel’in merkezi Zeybin (sonradan Hermannstadt ve şimdiSibiu) kalesini kuşattı. Bu kaleyi eline geçirip Karpat Dağları geçitlerini aşıp Eflak topraklarına girdikten sonra Yergöğü üzerinden Edirne’ye geri döndü. Bu bir Osmanlı sultanının ilk büyük kapsamlı seferi oldu.
1438’de ise II. Murat Sırbistan üzerine yöneldi. Brankoviç tarafından yaptırmasına izin verilen yeni önemli savunma kalesi ve başkenti Semendire’yi fethederek Sırp Despotluğu’nu işgal etti. Bu bura devlete son vererek Sırbistan’ı bir Osmanlı eyaleti ilan etti. Üsküp Sancak Beyi Evrenosoğlu İshak Bey komutasındaki akıncılar Bosna Krallığı başkenti olan Yayçe önlerine kadar ilerlediler. O sırada Bosna Kralı II. Tvrtko’nun ölmesi Bosna Krallığı’nın iki varis arasında paylaşılması ve güneyde bulunan Hersek’in de ayrı bağımsız bir idare kazanması sonucunu doğurdu. II. Murad bundan istifade edip her üç idareyi de haraca bağladı.
Macarlar yeni Macaristan Kralı olarak o zaman Polonya Kralı olan III. Wladislav’ı Macar Krali I. Vladislav adi ile seçtiler ve Polonya/Lehistan ve Macaristan krallıkları aynı kişinin idaresi altına geçti. I. Vladislav Transilvanya voyvodalığına Janos Hünyadi Corvinus adlı, ailesinın aslı pek gizemli olan, fakat Eflak soylusu olduğunu iddia eden, bir kişiyi atadı. Bu kişiyi Osmanlılar ve Osmanlı tarihçiler “Hunyadi Yanos” olarak da anarlar. Böylelikle 20 yıl Osmanlılarla devamlı olarak bir Haçlı ruhu ile mücadele eden, Macarlar tarafından bir milli kahraman sayılan ve sonunda oğlu olan Matyas’in Macaristan Krallığına gelen bir kişi olan János Hünyadi Balkanlar siyaset sahnesine girmiş oldu. 1441’de János Hunyadi Semendire’yi Osmanlılar elinden geri aldı ve Transilvanya’ya gönderilen Osmanlı birliklerine karşı birkaç galibiyet kazandı.
János Hunyadi’nin Balkanlar’ı ilk istilası
Murat 1440’ta Stefan Lazaroviç’in ölümünden beri Macar işgali altında olan Belgrad’ı altı ay süreyle kuşattı, ancak başarısız oldu. Bazı tarihçiler “Belgrad Ricati” adını verdikleri bu başarısızlığı II. Murad dönemininde bir dönüm noktası olduğunu iddia etmektedirler. Bundan sonra Macarlar Osmanlı güçlerini Bosna’dan çıkarttılar. Yeni Macar Kralı I. Vladislav iki komutanını, János Hunyadive Nicholas Ujlaki’yi Osmanlı tehdidi altındaki sınırları korumakla görevlendirdi. Bunlardan János Hunyadi Belgrad’daki karargahından Osmanlı topraklarına karşı taaruzlar yapmaya başladı.
1441’de Erdel’i işgal eden ve Sibiu’yu kuşatan akıncı beyinin akıncı ordusunu bozguna uğratıp Mezid Beyi öldürdü. Kaçış yolları kapatılan Mezid Bey’in Osmanlı akıncı birlikleri tamamen imha edildi. Ertesi yılın Eylül ayında Mezid Bey’in intikamını almak isteyen Şehabeddin Paşa da Vazag Muharebesi’nde aynı akıbete uğrayıp yenildi ve büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı.
Bizanslılar bir konsil toplayarak yeni bir Haçlı seferi açılması için diplomtik araştımalara geçtiler. Aynı dönemde Macarlarla anlaşan Karamanoğlu İbrahim Bey de 1443 ilkbaharında Anadolu’daAkşehir ve Beyşehir üzerine saldırıya geçti ancak II. Murad, oğlu Aleaddin Ali Çelebi ile birlikte İbrahim Beyi durdurdu.
1443’un sonbaharında Hunyadi, Macar Kralı Vladislav ve Sırp Despotu Yorgo Brankoviç ile birlikte karşı taaruza geçti. Bu ordu ile Tuna Nehri’ni geçerek hızla ilerlediler ve Niş Muharebesi’ni kazanıpNiş ve Sofya’yı ele geçirerek Balkan geçitlerine dayandılar.
János Hunyadi önderliğindeki Macar ve Bosna ordusunun, Osmanlı topraklarını istila etmekte olduğunu II. Murat Karaman seferi dönüşünde öğrendi. II. Murad çok ivedi bir hareketle Balkanlara döndü. Macar, Sırp, Eflak ve Bulgar birliklerinden oluşan ordusuyla János Hunyadi önüne çıkan her Osmanlı kuvvetini yenip, İzladi Derbendi’ne (Slatiska) kadar ilerledi.
Bu olayları ele alıp inceleyen 16. yüzyılda yazdığı “Prens” adlı eserinde İtalyan düşünürü Niccolò Machiavelli Osmanlılar için şu iddialarda bulunmuştur: Ona göre Osmanlı ordusunun saldırı gücü çok yüksektir ama zor durumda kaldığında ordunun düzenli geri çekilme kabiliyeti çok zayıftır. Bu niteliğin Osmanlı ordusunun en zayıf noktası olduğunu belirtip; zira bir kere büyük yenilgiye uğrarsa Osmanli ordusunun bir daha toparlanmasının zor olduğunu iddia etmiştir.
Gerçekten de János Hunyadi istilasında Osmanlı birliklerinin yenilerek geri çekilmeleri esnasındaki koordinasyonsuzluk ve askerin paniği bu yenilgileri daha da kötü duruma sokmuştur. II. Murad büyük bir gayretle ve güçlükle Osmanlı kuvvetlerini tekrar toplayıp, birleştirip, direniş yapabilecek hale getirebilmiştir. II. Murad, 24 Kasım 1443’te İzladi Geçidi’nde yapılan İzladi Muharebesi’nde János Hunyadi ordusu yeni bir çatışmaya girişti. “İzladi Muharebesi”‘nin akıbeti ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı Avrupalı tarihçiler bu muharebeyi de Macar ve muteffikleri ordusunun kazanıp Filibe ovasına kadar ilerlediğini ve buradaki Osmanlı direnişini kırdığı ancak çetin kış koşulları ve direnişler sebebiyle geri dönmek zorunda kaldığını iddia etmektedir. Diğer tarihçilerin açıklaması ise bu muharebeyi Osmanlı Ordusunun aşırı derecede ağır kayıplar vererek zorlukla kazanabildiği yönündedir. II. Murad ve Osmanlıların bu kadar zorlanmalarında ve hatta yenilginin eşiğine gelmelerindeki temel faktör Macar ordularında bulunan arabalar üzerindeki tüfekli ve oklu askerler (Wagenburg, tabur sistemi) yüzündendi. Bunlar seri hareket edebiliyorlardı. Osmanlılar arabalar üzerindeki ateşli silah kullanan askerler ve okçular nedeniyle çok sıkıntıya düştüler ve İzladi Muharebesine kadar geri çekilmeye zorlandılar Sonuçta her ne olursa olsun İzladi Muharebesi çok büyük sayıda ve Osmanlıları barışa zorlayacak kadar zayiat doğurmuştu.
Bu günlerde zor bir muharebe geçiren II. Murad, Amasya Valisi olan çok sevdiği oğlu Aleaddin Ali Çelebi’nin ölüm haberini de aldı.
Birçok tarihçi, zaten çok hissi bir kişi olan II. Murad’ın bu Balkan isyanı, sıra sıra yenilgi, büyük askeri zayiatla zorla kazanılan bir muharebe süreci devam ederken II. Murad’ın hükümdarlıktan bezdiğini ve oğlunun kaybından dolayı da gayet büyük bir depresyona girdiğini iddia ederler. Eşi Mara Hatun’un ve sadrazam Çandarlı (2.) Halil Paşa’nın önerdikleri gibi, II. Murad uğranılan büyük kayıplar dolayısı ile Osmanlılar aleyhinde olan bir barış yapılması gereğini kabul etmek zorunda kalmıştı.
II. Murad’ın Tahtan Çekilmesi
Janós Hunyadi önderliğindeki Macar ve müteffikleri ordusunun ilerleyişinin İzladi Geçidi’nde durdurulmasının ardından hemen II. Murad Macarlar ile barış görüşmeleri için girişimlerde bulundu.
1444’un Haziran ayında taraflar arasında tarihte Edirne-Segedin olarak bilinen bir 10 yıl süreli olacağı ön görülen bir kalıcı barış antlaşması yapılması üzerine taraflar anlaşmaya varıdılar. Bu antlaşmanın kalıcı olması için II. Murad Edirne’de Kuran üzerine ve Macar Kralı Vladislav ise Segedin’de kendi Kutsal Kitap İncil uzerine yemin verdiler ve antlaşmayı bu yeminlerle imzalandılar. Bu anlaşmaya göre Osmanlılar kendi ortadan kaldırdıkları Sırp Despotluğu devletini yeniden kurulmasını sağlamayı ve 1427’deki sınırlarıyla devlet başkanlığının Brankoviç’e iade edilmesini kabul ettiler. Macarlar ise Bulgaristan üzerindeki hak iddialarından vazgeçmeyi kabullendiler. Her iki taraf da, yani Osmanlılar ve Macarlar, Tuna’yı geçmemeyi taahüt ettiler.
Bu yeminli Edirne-Segedin Antlaşması’nın ardından II. Murad, oğlu Mehmet’i Edirne’ye getirtti ve onu başkentte “kaymakam” olarak bıraktıktan sonra Karamanlılar ile ilgilenmek üzere Anadolu’ya geçti. Karamanoğlu İbrahim Bey Ankara’ya kadar ilerlemiş bulunuyordu. II. Murad Karamanoğlu İbrahim Bey ile görüşerek bir sulh anlaşması yapılmasını kabul etti. Bu anlaşma için Göller bölgesinin Karamanlılara bırakmayı kabul etti. Temmuz 1444’de iki taraf arasında diğer bir yeminli anlaşma yapıldı ve Karamanoğlu İbrahim Bey II. Murad’a barışı koruyacağı hakkında “sevgendname (yemin belgesi)” adı verilen bir ciddi belge verdi. Bu “Yenişehir Sevgendnamesi” ile Göller bölgesi özellikle Akşehir ve Beyşehir’i Karamanlılara bırakıldı.
Edirne-Segedin Antlaşması ve Yenişehir Sevgendnamesi ile o zsmana kadar II. Murad’ın 23 yıl süren hükümdarlığı sırasında Osmanlı Devleti’ne katmış olduğu arazilerin büyük bir kısmı tekrar elden çıkmaktaydı. Fakat bu şekilde II. Murad hem batıda hem doğuda barışı sağladığını düşünüyordu. Yaşlı, yorgun ve hatta bir depresyon geçirdiği kabul edilen II. Murad bu antlaşmaların ardından Osmanlı tarihinde daha önce (ne de daha sonra) hiç eşi görülmemeis bir karar alarak tahtından çekildi. Ağustos 1444’de Mihaliç’de (Karacabey’de bulunan hanedan çiftliğinde devletin ilerigelen idarecilerini ve askeri komutanlarını; yüksek ulemayı, kapıkulu (yeniçeri ve sipahi) subaylarını bir toplantıya çağırdı. Bu toplantıda kendisinin bir köşeye çekilip dünya işlerinden ve eğlenceden uzaklaştığını Tanrı’ya yöneleceğini bildirdi. Edirne’den gettirtiği oğlu II. Mehmet’in bu nedenle tahta geçeceğini ilan etti. Bu kararı hakkında şu şiiri elimize geçmiştir.
Gerekdir-kim idem âheng-i uzlet
Koyub gayri tutam nefsi ülfet
Bu feragat ve devir töreninin neden devlet başkentleri olan Edirne veya Bursa’da değil de hanedan çiftliği bulunan Mihaliç’de yapıldığının nedenlerini açığa çıkartabilecek bilgiler hakkinda ve törenin ayrıntıları hakkında tarihçilerin elinde hiç bir belge bulunmamaktadır. Bu sırada (belirsiz doğum tarihi dolayısıyla} 12-15 yaşları arasında bulunan bir çocuğa, (II. Mehmet’e) bu kadar ağır bir devlet yükünün verilmesinin nedeni de açıkça bilinmemektedir. II. Mehmet’in tahta getirilmesi için tarihçiler çeşitli nedenler ileri sürmüşlerdir. Bunların başında Başvezir olan Çandarlı Halil Paşa’nın entrikaları gelmektedir. Diğer bir neden olarak vezirler arasında (özellikle başvezir ve Fatih’in lalaları olan vezirler arasındaki) iktidar çatışmaları verilmektedir. Diğer neden ise II. Murad’ınKonstantinopolis’te Bizans İmparatoru’nun himayesinde olan ve Osmanlı tahtında hak iddia eden Orhan Çelebi’ye karşı oğlunun tahta yerleşmesini sağlamlaştırmak istemesi ileri sürülmüştür.
Macar ve müteffiklerinin ta İzladi’ye inmesi sırasında Roma’daki İtalyan asıllı Papa IV. Eugene yeni bir Haçlı seferi hazırlama hevesine kapılmıştı. Konstantinopolis’den 1437’de Avrupa’ya, İtalya’ya gelen Bizans İmparatoru VIII. Yannis Palaiologos’un Floransa Konseyi’nin iştirak edip Hristiyan Ortodoks ve Hristiyan Katolik mezheplerinin birbirine uzlaştırıp Papalık altında, kısa bir süre için de olsa birlik sağlanmasınıi kabul etmesi; bu birlik iin Konseyde “Laetentor Corele” adli bir birlik belgesini kabul edip ilan etmesi Papa’nin bu Haçli seferi hevesine kapılmasında ek rol oynamıştı. Papa IV. Eugene, kendini, Hristiyanlığı birleştiren, Osmanlıları Balkanlardan atıp tek mezhepli Katolik Hristiyanlığının bu yöreye geri getirilmesini sağlıyan bir şampiyon olarak görmeye başlamıştı. Bu sefer için Hrsitiyan askerlerin çoğunluğunu sağlayan Polonya Kralı/Macaristan Kralı I. Vladislav ve onun ünlü generali o zaman Transilvanya Voyvodası olan János Hunyadi’yi de bu yeni Haçlı seferi için komutanlar olarak görmekteydi. Papa’nın en yakın politika danışmanı olan ve Floransa Konseyi’nde başrolü oynamış olan Kardinal Gialiano Cesarini’yi papa Polonya/Macaristan Kralı huzuruna papa temsilcisi olarak gönderdi.
Kardinal Cesarini “Edirne-Segedin Antlaşması”‘nın tümüyle aleyhinde idi. Genç Polonya/Macaristan kralına bir gayri-Hristiyanla yapılan bir anlaşmanın Hristiyan ilkelerine göre geçersiz sayılacağını; kutsal kitap üzerine bir gayri-hristiyana verilen yeminin aksinin yapmanın Katolik hristiyanlarca günah ssyılmıyacağını ve eğer kral bu yeminini tutmayıp günah işlediğini düşünmekte ise en yüksek Katolik papazı olan papanın bir günah çıkartıcı olarak Kralın işlediği bu türlü günahını çıkartarak kral yaşarken bile dinsel olarak aftedilmesini sağlayacağını I. Vladislav’a devamlı telkinle inandırdı. II. Murad’ın beklenmedik tahttan feragati de, zaten çok zorlukla ve danışmanlarının tüm tavsiyelerinin aksine Segedin Antlaşması’nı imzalayan Macaristan Kralı üzerinde büyük bir aksi etkisi oldu. II. Murat’ın tahttan feragat edip yerine oğlu II. Mehmed’in Osmanlı tahtına geçmesi ile Edirne-Segedin Antlaşması’nın geçersiz olduğu iddiası daha fazla güç kazandı. Çünkü bu anlaşmays imzalayıcı olan ve şahsen yemin vermiş olan hükümdar (II. Murad) artık tahtta değildi. Tahta geçen yeni sultan antlaşmaya bir taraf olmamakta idi. Böylece bu antlaşma ve yemin geçersiz olmakta idi. Macar Kralı Ladislas bu antlaşmaya devam için verdiği yeminin yeni sultana karşı olmadığını ilan etti ve bunu antlaşmanın geçersiz olduğuna bahane olarak yayımladı. Böylece papalık temsilcisi telkinleri ve bulunan sudan bahanelerle Macar Kralı Vladislav Ağustos ayında Osmanlılar’la yaptığı Edirne-Segedin Antlaşmasının geçersiz olduğunu ve ertesi yıl yeni bir Haçlı seferine çıkacağını her Hristiyan tarafa duyurdu.
Aralarında Arnavutluk’ta babasının mirasında hak iddia eden İskender Bey’in de bulunduğu Rumeli’deki eski yerel hanedanlar Osmanlılar’a karşı silahlandılar. 1443’un yazının sonlarında çoğunluğunu Macar Kirallığı ve Eflak ordularının oluşturduğu 25.000 kişilik Haçlı ordusu komutanları Macar Kralı Vladislav ve Transilvanya voyvodası János Hunyadi idaresi altında Balkanlardan güneye sarkmaya başladı. Bu ordunun geliş haberi Balkanlara yerleşmiş olan müslüman halkı gayet korkutup bir paniğe kapılmalarına ve bir göçün başlamasına neden oldu. Ta güneyde Edirne’deki halkın bile bir bölümünün Anadolu’ya kaçmasına neden oldu. Aynı dönemde Orhan Çelebi de Dobruca’ya giderek bir isyan girişiminde bulundu ancak bu girişim Rumeli beylerbeyiŞahabeddin Paşa tarafından önlendi. Fakat Rumeli Beylerbeyi Şahabeddin Paşa Niş önünde yeni Haçlı ordusu ile yaptığı Niş Muharebesi’nde yenik düştü ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bu Haçlı seferi sadece karadan olmamaktaydı. Burgundi Dükü ve Papalık Devleti gemileriyle takviye edilmiş olan Venedik donanması Çanakkale Boğazı’nı kapattı ve büyük bir Haçlı filosu da Marmara Denizi’nden Boğaz üzerinden çıkıp Haçlı ordusunu beklemek üzere batı Karadeniz kıyılarına geçmeye hazırlanmakta idi. Haçlı ordusu Niş’deki galibiyetinden sonra doğuya yönelerek Bulgaristan ve Sofya’yı işgal etti ve Karadeniz kıyısında bulunan Varna’ya kadar ilerledi.
Eylül ortalarında Edirne’de bir din anlaşmazlığı çıkmıştı. Hurûfi akımı bir sıra eylemle başkentteki sosyal barışa aksi etkiler yapmıştı. Hurûfiler genç sultan II. Mehmed’e bile etkide bulunmuşlardı. Sonunda sunni Edirne uleması, softaları ve halkı tarafından Hurûfilere karşı bir kanlı yoketme kampanyası sürdürülmeye başlandı. Tam bu sırada Edirne’de bir korkunç bir yangın çıktı. Edirne çarşıları ve ve yedi bin kadar ev yandı ve olasılıkla kentin büyük bir kısmı harabeye döndü.
II. Murad tahttan feragatten sonra Manisa’ya çekilmişti. Macar ordusunun Tuna’yı aştığı haberi üzerine vezirlerin kararı ile II. Murad Edirne’ye geri çağrıldı. II. Murad ruh haletinin kırgınlığı yüzünden gelmek istemiyordu. Fakat oğlu II. Mehmet ağzından veya kendisi tarafından Çandarlı Halil Paşa’nın tavsiyesiyle bir ferman yazıldığı ve eğer Murad sultansa gelip ordusu başına geçmesi eğer Mehmed sultansa babasına kati emir vererek ordunun komutanlığını yapmaya geri gelmesi istendiği ve böylece II. Murad’ın geri gelmesini sağladığı bildirilmektedir. Diğer bir rivayete göre ise Başvezir Çandarlı Halil Paşa, II. Mehmed’i uzun süren bir sürek avına göndermiş; genç Sultan avda iken onun ağzı ile II. Murad’a onu Edirne’ye geri çağıran bir mektup yazmıştır.
Bunun üzerine II. Murad kendine erişen Anadolu eyalet askerleri ordusu ile Venedik ablukası altında bulunan İstanbul Boğazı’nı geçip Edirne’ye ulaştı. Burada hiçbir sıfat taşımazken tüm Osmanlı ordusunun başına geçti ve Varna’ya yürüdü. Bu, tarihlerde eşi benzeri olmayan bir olay oldu.
19 Aralık 1444’de resmen sultan olmayan II.Murad’ın komutasındaki Osmanlı ordusu ile Haçlı ordusu Varna Muharebesi’ne giriştiler. Bu savaşın başında Haçlı ordusu çok baskı yapıp Osmanlı ordusunun kanatlarını yenme alemetleri gösterdi. Fakat Karaca Bey taktiğiyle sonuç değişti. Kral Vladislav ülkesine büyük zaferle dönmek için ortadan zırhlı ağır süvarileri başında atıyla bir süvari hücumu hareketine başladı. Fakat süvari hücumü başlangıcında bir yeniçeri tarafından atından düşürüldü ve hemen kim olduğu bilinerek öldürüldü. Kral Vladislav’ın kesilen başı ve yemini bozduğu Edirne-Segedin Antlaşması metinin kopyası bir mızrağa asıldı. Bu kesik baş ve anlaşma metni mizrağa takılı olarak Osmanlı ve Haçlı ordusu önünde gezdirilip kutsal yeminini kıran hükümdarın sonucu olarak gösterilmeye başladı. Bunun üzerine moral kazanan Osmanlı ordusu bir daha hamle yaptı ve Haçlı ordusu morali kırılmış olarak müthiş bir yenilgiye uğradı. Bununla birlikte Osmanlı ordusunun tüfekli askerlerin önemini anlayıp, kısmen de olsa Macarların Wagenburg, tabur sistemi sistemini kopyalamalarının zaferde payı olduğu iddia edilmektedir. Bir süre sonra II. Kosova Muharebesi’nde Osmanlılar daha da çok tüfekli askeri savaşta kullandılar ve Osmanlı ordusunda ateşli silah, top kullanımı giderek yayıldı. Bu Hristiyan hezimetinde papalık danışmanı ve papa temsilcisi Kardinal Cesarini de öldürüldü. Haçlı ordusu çok büyük zayiat verip büyük yenilgiye uğradı. Eğer esir alınıp köle yapılmamışlarsa Haçlı askerler ele geçirdikleri topraklardan perişan bir halde ülkelerine geri dönmeye başladılar. Macarların kahraman saydığı Transilvanya Voyvodası Janós Hunyadi ise çok kūçük bir birlik başında harp sahasından Transilvanya’ya kaçmayı başardı. Böylece Avrupa’da Türkler aleyhine hazırlanıp hücuma geçmiş olan son Haçlı seferi, Haçlılar için bir felakatle sonuçlandı.
Savaşın ardından Murat Edirne’de bir süre kaldıktan sonra tekrar Manisa’ya çekildi. Kendisinin mi ve yoksa oğlu II. Mehmet’in mi Osmanlı hükümdarı olduğu konusuna bir açıklık getirilemedi. Müslüman devletlere II. Mehmet adına fetihname gönderildi. Buna rağmen bundan sonraki bir buçuk yıl bir baba-oğul fetret dönemine girildiği iddia edilir.
II. Murad’ın Tahta dönüşü, Savaşları ve II. Murad’ın Ölümü
Murad’ın Manisa’ya çekildiği dönemde başkent Edirne’de barış yanlısı Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile dış siyasette daha saldırgan tutum içinde olan Şehabeddin ve Zağanos paşalar ile arasındaki çekişme sürmekteydi. Sadrazam Halil Paşa bu dönemde II. Murad’a hâlen gerçek padişah muamelesi yapıyordu. Öte yandan Şehabeddin ve Zağanos paşalar ise genç padişahMehmet’i Doğu Roma’ya karşı saldırmaya teşvik ediyorlardı.
1445’de durum yine karıştı. János Hunyadi Tuna üzerinden Osmanlı topraklarına bir sıra akına başladı. Eflak Voyvodası Vlad Drakul ise Osmanlılar elinde bulunan Yergöğü kalesini kuşatıp ele geçirdi. Saltanat davası süren şehzade Davut Çelebi Dobruca’da isyan bayrağını açtı.
1446 ilkbaharında ise Edirne’de “Buçuktepe” adlı bir tepede başlayan ve buna izafeten Buçuktepe İsyanı adı verilen bir kapıkulu yeniçeri askeri isyanı başladı. Bu isyan ilk kapıkulu askeri isyanı olarak nitelendirilmektedir. Bu isyana neden kapıkulu askerinin ulufelerinin düşük vezinli akçelerle verilmesi idi. İsyancılara bir “buçuk akçe terakki” prim verilerek bu isyan yatıştırıldı. Bazı tarihciler göre bu isyan Çandarlı Halil Paşa’nın, II. Murad’ı tahta geçmeye zorlamak için düzenlediği bir oyun idi. Her ne için olursa olsun, Buçuktepe İsyanı Osmanlı devletinin durumunu iyice zora soktu.
Ayaklanan yeniçeriler Konstantinopolis’te rehine bulunan Orhan Çelebi’nin yanına gitme tehdidinde bulunmuşlardı. Bunun üzerine Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, Murad’ı Edirne’ye geri davet etti. Murad İstanbul’a gitmek üzere 5 Mayıs’ta Manisa’dan ayrıldı ama çok yavaş ilerleyerek Ağustos ayının sonlarında Edirne’ye ulaştı. II. Murad böylece ikinci defa tahta çıktı. Oğlu II. Mehmed yanına lala olarak verilen Zağanos Paşa ve Şehabeddin Paşa ile Manisa’ya sancak beyi olarak gönderildi. II. Murad’ın çok yavaş hareketle gelişi ve oğlunun özel lalalar ile Manisa’ya gönderilmesi Osmanlı tarihinin, nedeni gizli kalmış ve incelenmemiş olaylarının başında gelmektedir. II. Murat’ın beş yıl süren ikinci saltanatında, 1444 buhranında isyan eden Balkanlar’daki yerel hanedanları boyun eğdirmekle uğraştı. Bunların arasında özellikle Arnavutluk’ta İskender Bey ile meşgul olmuştur.
1446 yılı sonbaharında Osmanlı devletinin himayesi altında bulunan Atina Dükası’ın şikayeti üzerine II.Murad Mora despotuna karşı bir Mora seferine çıktı. Mora yarımadasını ana karadan ayıran Körent kıstak üzerinde bulunan ve Mora Despotluğu tarafından yeniden ama eski kale bina kurallarına göre yapılan Heksimillian Duvarı surları’nı ateşli silahlar kullanarak yerle bir ederek Mora’ya girdi. Heksimillian Duvarı’nın yerle bir edilmesi gelevekte 1453’de İstanbul kușatmasına ve bu kuşatmada surlara karşı büyük toplar kullanılması bir harp tarihi kilometre taşı olduğu iddia edilmektedir. Bundan sonra eski tip taştan duvar korunak kurma ile mevki savunması prensipleri değişmiş ve savunma için yeni tip tabyalar kurulması gereği ortaya açıkca çıkmış olduğu belirtilmektedir. Mevsimin geç olması dolayısıyla hava şartlarının iyi olmaması beklenmekte olduğundan yarımadanın tümünün ele geçirilmesi imkansız görülmekte idi.
Bunun için bu sefer bir akıncı hücumlarına dönüştü. Osmanlı ordusu ikiye ayrılıp bir ordu grubu Turahan Bey komutasında Patras’a kadar ilerledi. Mora içerilerine akınlar yapıldı; Mora’da yerleşkeler yakıldı ve ganimet toplandı ve Mora Despotu da vergiye bağladı. Edirne’ye 6.000 kadar esirle dönüldü. 1447’de II. Murad’da bağlılık sunmak istediği iddiasiyla, bazı Eflak boyarları Macaristan kral naibi olan János Hunyadi kışkırtması ile isyan ettiler ve Eflak Voyvodası II. Vlad Drakul‘u Balteni bataklıklarında öldürdüler. 1448’de II. Murad İskender Bey’e karşı birinci seferine başladı.
Fakat 1448 yazında János Hunyadi’nin Varna Muharebesi’nden sonra yeniden toplamış olduğu yeni bir Macar ordusu başında Eflak ordusu ile birlikte yeniden harekete geçtiği haberi II. Murad’a yetişti. II. Murad Arnavutluk Seferi’ni yarıda bırakıp ordu ile Sofya’ya geri döndü. János Hunyadi Macar ordusu ve Eflak, Bohemyalı ve Alman asıllı ordu birlikleri ile Yorgo Bronkoviç’in kralı olduğu Sırbistan’a hücuma geçmişti. Bu yeni Macar ve müteffikleri ordusu bir ay Sırbistan başkenti olan Semendire kalesi önünde Kovin’de durakaldı. Segedin Anlaşması ile yeniden kurulan Sırbıstan despotu Brankoviç yeni bir askeri macera peşine gitmiyi kabul etmedi.
Sırbistan’ın ordusuna katılmayacağı açığa çıkınca János Hunyadi Macar ordusu ile Sırbistan’ını yakıp yıkıp yağma edip Osmanlı topraklarina girip güneye doğru yürüyüp ordusu ile Kosovasahrasina indi. II. Murad da Osmanli ordusu ile Kosova’ya geldi. 17-20 Ekim 1448’de Kosova Savaşı’nda Osmanlı ordusu János Hunyadi’nin yeni ordusu ile muharebeye başladı. Her iki orduda da ateşli silahlar kullanılmakta idi. Fakat profesyonel Osmanlı ordusu ateşli silahları ve tabor tipi top arabalarını kullanmayı iyice öğrenmişti.
Bu muharebede II. Murad toplar ve tabor tipi top arabalarıyla ve yeniçeri askeri ile orta kanatta idi. Oğlu II. Mehmed Anadolu eyalet askerleri ile sağ kanatta bulunmakta idi. Osmanlılar saflarında Macarların yaptığı gibi çok sayıda tüfekli asker bulunmaktaydı. Macar kuvvetleri önce sağ ve sol kanatta Osmanlıları yenmeye başladılar. Ağır süvarileriyle Osmanlı orta kanadına yüklendiler. Ama bu Osmanlı tüfenkli piyade yeniçerilerinin ve topçularının ateşini teksif etmelerine neden oldu. Gayet iyi eğitilmiş ve teksif edilmiş seri ateş eden tüfekçi yeniçerilerin gayretleri ile Macar süvarileri ağır zayiat verip geri itildiler. Bir kere daha yenilgiye uğradılar. Macar ordusunun yarısından çoğu ve özellikle Macar asilleri öldürüldü.
Pek çok sayıda esir alındı. Çarpışmalar ertesi gün de sürüp Osmanlı ordusunun son taaruzu ile Macar ve müteffiklerinin ordusundan sona kalan ve hala direnişte bulunan savaşcı birlikler de tümüyle imha edildiler. Kaçabilenlerin çoğu da Kosova’ya inerken talan ettikleri Sırbistan’da intikam alan Sırplar tarafından öldürüldüler. Savaş meydanından kaçan János Hunyadi Sırp Despotu Yorgo Brankoviç askerleri tarafından yakalandı. Brankovic Janos Hunyadi’yi tutukladı. Serbest bırakmak için 100.000 altın florin fidye aldı; Macar Krallığı’nın işgal etmiş olduğu geleneksel Sırbistan toprakları tekrar Sırbistan idaresine verildi ve Hunyadi’nin varisi olan oğlunun Brankoviç’in kızı ile evlenmesi için nişan yapılmasını Hunyadi kabul etti. Ancak bu şartlar gerçekleşince Sırp Despotu Brankoviç János Hunyadi’nin Macaristan’a dönmesine izin verdi. 1449’da Osmanlı akıncı güçleri Eflak üzerine hücuma gönderildiler.
1450’de oğlu II. Mehmet ile birlikte İskender Bey’e karşı Arnavutluk üzerine ikinci seferini düzenledi. Sefer dönüşü Edirne sarayda oğlu II. Mehmed, Dülkadir oğlu Süleyman Bey’in kızı Sitti Hanım’la evlendi ve bunun üzerine şaşalı düğün eğlenceleri yapıldı ve bundan sonra çift Manisa’ya gönderildi. Bu düğünden kısa bir müddet sonra 1451’de II. Murad dinlenmek üzere çekildiği Edirne’deki Tunca‘daki bir adada felç geçirdi ve 3 Şubat 1451’de günü oldu. Öldüğünde Cenazesi Bursa’ya götürüldü. Bursa‘da Muradiye Camii‘ndeki oğlu Alaaddin’in yanında gömülmesi vasiyeti üzerine onun yanına gömüldü ve sonradan üstü açık türbe yapıldı. Öldüğünde Osmanlı Devleti 1402 yılında aldığı darbeden tamamıyla kurtulmuştu.
II. Murad’ın Ailesi
II. Murad’ın Eşleri
- Dulkadiroğlu Alime Hatun.
- Yeni Hatun – Amasyalı Mahmud Bey’in kızı.
- Hüma Hâtûn – Abdullah kızı, Fatih Sultan Mehmed’in annesi.
- Tacünnisa Hatice Halime Hatun – Candaroğlu İsfendiyar Bey’in torunu
- Mara Hâtûn – Sırbistan Despotu Yorgo Bronkoviç’in kızı, Fatih’in üvey annesi
II. Murad’ın Erkek Çocukları
- Alaaddin
- Büyük Ahmed
- Mehmed (Fatih Sultan Mehmed)
- Orhan
- Hasan
- Küçük Ahmed
II. Murad’ın Kız Çocukları
- Hatice Hatun
- Fatma Hatun
- Şehzâde Hatun