Birinci zümreyi teşkil eden zavalli avam
Şanlı İstiklal Marşımızın yazarı olan Mehmet Akif Ersoy 1873 yılında dünyaya gelmiş ve 1936 yılında vefat etmiştir. Türk şair olan Mehmet Akif Ersoy şair olmanın yanı sıra aynı zamanda veteriner, öğretmen, hafız, vaiz ve siyasetçi idi. Vatan Şairi veya Milli Şair ünvanlarına sahip Mehmet Akif Ersoy’un birçok şiiri vardır. 1911 ila 1933 yılları arasında birçok şiir kitabı yazmış ve bu şiir kitapları bir araya getiren eseri olan Safahat en önemli eseridir.
Bu şiirlerden biriside Fatih Kürsüsü’nden şiiridir. En güzel şiirlerinden birisi olan Fatih Kürsüsü’nden şiirinin son mısraları ise şöyle;
‘Ne var, biraz da maarif getirmiş olsa…’ desek
Emin olun size ‘hammallik etmedim?’ diyecek.
Fatih Kürsüsü’nden Şiiri
> Birinci zümreyi teşkil eden zavallı avam,
Bıraksalar devam edecek tatlı uykusuna devam.
> Bugün nasibini yerleştirince kursağına;
‘Yarın’ nedir? Onu bilmez, yatar dönüp sağına.
> Yıkılsa arş-ı hükümet, tıkılsa kabre vatan,
Vazifesi değil; çünkü ‘hepsi Allah’tan!’
> Ne hükmü var ki, esasen yalancı dünyanın?
Ölürse, yan gelip yatacak cennetinde Mevla’nın.
> Fena kuruntu değil! Ben derim, sorulsa bana:
‘Kabul ederse cehennem ne mutlu, amca, sana!’
> İkinci zümreyi teşkil eden cemaat ise,
Hayata küskün olandır ki: saplanıp ye’se,
> ‘Selametin yolu yoktur… Ne yapsalar boşuna!’
Demiş de hırkayı çekmiş bütün bütün başına.
> Bu türlü bir hareket mahz-i küfr olur, zira:
Talepte amir olurken bir ayetinde Huda;
> Buyurdu: ‘Kesmeyiniz ruh-u rahmetimden ümid;
Ki müşrikin olur ancak o nefhadan nevmid.’
> Bu bir; ikincisi: ye’sin ne olsa esbabı,
Onun atalet-i külliyedir ki icabı,
> Teressübâtını etmiştik önceden tahlil.
Üçüncü zümreyi kimlerdir eyleyen teşkil?
> Evet, şebâb-I münevver denen şu nesl-i sefih.
– Fakat nezihini borcumdur eylemek tenzih-
> Bu züppeler acaba hangi cinsin efradı?
Kadın desen, geliyor arkasından erkek adı;
> Hayır, kadın değil; erkek desen, nedir o kılık?
Demet demetken o saçlar ne muhtasar o bıyık?
> Sadası baykuşa benzer, hiramı saksağana;
Hülasa, züppe demiştim ya, artık anlasana!…
> Fakat bu kukla herif bir büyük seciyye taşır,
Ki, haddim olmıyarak, ‘Aferin!’ desem yaraşır.
> Nedir mi? Anlatayım: öyle bir metaneti var,
Ki en savılmıyacak ye’si tek birayla savar.
> Sinirlerinde teessür denen fenalık yok,
Tabiatında utanmakla aşinalık yok.
> Bilirsiniz, hani, insanda bir damar varmış,
Ki yüzsüz olmak için mutlaka o çatlarmış,
> Nasılsa ‘Rabbim utandırmasın!’ duası alan,
Bu arsızın o damar zaten eksik alnından!
> Cebinde gördü mü üç tane çil kuruş nazlım,
Tokatlıyan’da satar mutlaka, gider de çalım.
> Eğer dolandırabilmişse istenen parayı;
Görür mahalleli ta karnavaldan maskarayı!
> Beyoğlu’nun o mülevves muhit-i fahişine
Dalar gider, takılıp bir sefilin peşine.
> ‘Haya, edeb gibi sözler rüsum-u fasidedir;
Vatanla aile, hatta, kuyud-u zaidedir.’
> Diyor da hepsine birden kuduzca saldırıyor…
‘Ayıp değil mi?’ demişsin… Acep kim aldırıyor!
> Namaz, oruç gibi şeylerle yok alış verişi;
Mukaddesat ile eğlenmek en birinci işi.
> Duyarsanız ‘kara kuvvet’ bilin ki: imandır.
‘Kitab-ı köhne’ de -haşa- Kitab’ı Yezdan’dır.
> Üşenmeden ona Kur’anı anlatırsan eğer,
Şu ezberindeki esmayı muttasıl geveler:
> ‘Kurun-u maziyeden kalma cansız evradı
Çekerse, doğru mu yirminci asrın evladı?’
> Nedir alakası yirminci asr-ı irfanla
Bu şaklaban herifin? Anlamam ayıp değil a!
> Meta’-i fazli mi varmış elinde gösterecek?
Nedir meziyeti, görsek de bari öğrensek.
> Hayır! Mehasin-i Garb’ın birinde yok hevesi;
Rezail, oldu mu lakin, şiarıdır hepsi!
> Bütün kebaire tiryaki bir kopuk tanırım.
-Ne oldu bilmiyorum şimdi, sağ değil sanırım-
> Kumar, senaatin akşamı, irtikap, içki…
Hulasa defter-i a’mali öyle kapkara ki:
> Yanında leyl-i cehennem, sabah-ı cennettir!
‘Utanmıyor musun. Ettiklerin rezalettir!’
> Denirse kendine, milletlerin ekabirini
Sayardı göstererek hepsinin kebairini:
> ‘Filan içerdi… Filan fuhşa münhemikti…’ diye
Mülevvesatını bir bir rical-i maziye
> İzafe etmeye başlardı paye vermek için.
‘Peki! Fezaili yok muydu söylediklerinin?’
> Diyen çıkarsa ‘müverrihlik etmedim!’ derdi.
Şu züppeler de, bugün aynı ruhu gösterdi.
> Fransız’ın nesi var? Fuhşu, bir de ilhadı;
Kapıştı bunları ‘yirminci asrın evladı!’
> Ya Alman’ın nesi var zevki okşayan? Birası;
Unuttu ayranı, ma’tuda döndü kahrolası!
> Heriflerin, hani dünya kadar bedayii var:
Ulumu var, edebiyyatı var, sanayii var.
> Giden birer avuç olsun getirse memlekete;
Döner muhitimiz elbet muhit-i ma’rifete.
> Kucak kucak taşıyor olmadık mesaviyi;
Beğenmesek ‘medeniyyet!’ diyor; inandık iyi!
> ‘Ne var, biraz da maarif getirmiş olsa…’ desek
Emin olun size ‘hammallık etmedim?’ diyecek.