Şehriyar (Muhammed Hüseyin Şehriyar) Kısaca Kimdir?
Tam ismi Seyid Muhammed Hüseyin Behçet-Tebrizi (Muhammed Hüseyin Şehriyar ismi ile de anılmakta) olan Şehriyar bir İran Azerisi şairdir.1906 yılında Tebriz’de dünyaya gelirken 1988 yılında Tahran’da vefat etmiştir. Dünyaya geldiğinde İran şahlığı hüküm sürmekte idi. Öldüğünde ise aynı coğrafyada İran İslam Cumhuriyeti hüküm sürüyordu. Şiirlerinde şehriyar konusunu işlediği için Şehriyar ismi ile anılmaktadır. Şehriyar kelimesinin anlamı ise hükümdar, padişah.
Muhammed Hüseyin Şehriyar Bazı Şiirleri
- Haydar Baba’ya Salam (Tebriz/1951; 76 dile çevrilmiştir)
- Yad-i ez Heyder Baba (Tahran/1964)
- Seçilmiş Eserleri (Bakı/1966)
- Divan-ı Türkî (Tebriz/1992)
- Yalan Dünya (Bakı/1993)
Heydər Babaya Salam Şiiri (Türkçe)
Haydar Baba, yıldırımlar çakarken,
Seller, sular şakırdayıp akarken,
Kızlar ona saf bağlayıp bakarken,
Selâm olsun şefkatine, eline,
Benim de bir adım gelsin diline.
***
Haydar Baba, kekliklerin uçarken
Göl dibinden tavşan kalkıp kaçarken,
Bahçelerin çiçeklenip açarken,
Bizi de bir mümkün ise yâd eyle,
Açılmayan yürekleri şad eyle.
***
Bayram yeli çardakları yıkarken,
Nevruz gülü, kar çiçeği çıkarken,
Ak bulutlar gömleğini sıkarken,
Bizi de bir hatırlayan sağ olsun,
Dertlerimiz koy dikilsin dağ olsun.
***
Haydar Baba, gün sırtını dağlasın,
Yüzün gülsün, pınarların ağlasın,
Çocukların bir deste gül bağlasın,
Yel gelirken ver getirsin bu yana,
Belki benim yatmış bahtım uyana.
***
Haydar Baba, senin yüzün ağ olsun,
Dört bir yanın pınar olsun, bağ olsun,
Bizden sonra senin başın sağ olsun,
Dünya kaza-kader, ölüm-yitimdir,
Dünya boyu oğulsuzdur, yetimdir.
***
Haydar Baba, yolum senden geç oldu,
Ömrüm geçti, gelemedim geç oldu,
Hiç bilmedim güzellerin nic’oldu,
Bilmez idim döngüler var, dönüm var,
Yitiklik var, ayrılık var, ölüm var.
***
Haydar Baba, yiğit emek yitirmez,
Ömür geçer eyvah bere bitirmez,
Namert olan ömrü başa yetirmez,
Biz de vallah unutmayız sizleri,
Göremezsek bağışlayın bizleri.
***
Haydar Baba, Mir Ejder seslenirken
Kent içine sesden-köyden düşerken,
Aşık Rüstem, sazı dillendirirken,
Hatırlarsın ne korkuyla kaçardım,
Kuşlar gibi kanat çırpıp uçardım.
***
Şengülava yurdu, aşık alması,
Bazen gidip orda konak kalması,
Taş atması, elma-ayva salması,
Kalmış tatlı uyku gibi içimde,
İz bırakmış, ruhumda her köşemde.
***
Haydar Baba, Kuru gölün kazları,
Gediklerin ıslık çalan sazları,
Köyün kentin baharları, yazları,
Bir sinema perdesidir gözümde,
Ben oturup, seyrederim özümde.
***
Haydar Baba, Kara Çemen Caddesi,
Çavuşların gelir sesi, sedası,
Kerbelâ’ya gidenlerin kazası,
Girsin bu aç, yolsuzların gözüne,
Uygarlığın uyduk yalan sözüne.
***
Haydar Baba, şeytan bizi azdırdı,
Muhabbeti yüreklerden kazdırdı,
Kara günü alınyazın yazdırdı,
Saldı halkı birbirinin canına,
Barışığın bulaştırdı kanına.
***
Göz yaşına bakan olsa kan akmaz,
İnsan olan hançer beline takmaz,
Ne yazık ki kör tuttuğun bırakmaz,
Cennetimiz cehennem olmaktadır,
Hac Ayı’mız Muharrem olmaktadır.
***
Hazan yeli yaprakları dökerken,
Bulut dağdan inip köye göçerken,
Şeyhülislam hoş avazı çekerken,
Özlemli söz yüreklere değerdi,
Ağaçlar da Allah’a baş eğerdi.
***
Taşlı pınar taşla kumla dolmasın,
Bahçeleri sararmasın, solmasın,
Ordan geçen atlı susuz olmasın,
De ki pınar, hayrın olsun, akarsan,
Ufuklara mahmur mahmur bakarsan.
***
Haydar Baba, dağın taşın ulusu,
Keklik öter, arkasında yavrusu,
Kuzuların akı, bozu, karası,
Bir gideydim dağ-dereler uzunu,
Okuyaydım: ´Çoban, döndür kuzunu.
***
Haydar Baba, Sulu yerin düzünde,
Pınar kaynar çayır çimen gözünde,
Pınar otu, yüzer suyun yüzünde,
Güzel kuşlar ordan gelip geçerler,
Gizlenerek pınardan su içerler.
***
Harman vakti sümbül biçen oraklar,
Sanırsın ki saç tarayan taraklar,
Avcılar hep bıldırcını sorarlar,
Orakçılar ayranını içerler,
Bir dinlenir sonra yine biçerler.
***
Haydar Baba, köyde güneş batarken,
Çocukların yemek yiyip yatarken,
Ay buluttan çıkıp kaş-göz ederken,
Bizden de bir sen onlara öykü de,
Öykümüzden fazla gam ve kaygı de.
***
Yaşlı nine gece Masal söylerken,
Rüzgar kalkıp kapı-baca döverken,
Kurt keçinin yavrusunu yiyorken,
Geri dönüp ben bir çocuk olaydım,
Bir gül açıp ondan sonra solaydım.
***
‘Can Hala’dan kaymak ile bal yerdim,
Sonra gidip elbisemi giyerdim,
Bahçelerde şarkı türkü söylerdim,
Ey kendimce nazlandığım günlerim,
Ağaç atla gezindiğim günlerim.
***
Halam çayda çamaşırın ovardı,
Mehmet Sadık damlarını sıvardı,
Fark etmezdi, dağdı, taştı, duvardı
Nere olsa, hoplayarak aşardık,
Allah, ne hoş, gamsız-gamsız yaşardık.
***
Şeyhülislam münacaat söylerdi,
Meşed Rahim cübbesini giyerdi,
Meşdâceli nohutları hep yerdi,
Biz hoş idik, hayrat olsun, toy olsun,
Fark etmez, ne olacaksa, koy olsun.
***
Melik Niyaz tüfeğini çatardı,
Atın sürüp çaprazlama atardı,
Şahin gibi yar başın tutardı.
Dört tarafa kızlar açmış pencere,
Pencereden ne güzeldir manzara.
***
Haydar Baba, köy düğünü yaparken,
Gelinler kızlar ele kına yakarken,
Bey geline damdan elma atarken,
Benim de o kızlarında gözüm var,
Aşıkların sazlarında sözüm var.
***
Haydar Baba, pınarların yarpuzu,
Bostanların bademleri, karpuzu,
Çerçilerin sattığı çam sakızı,
Şimdi bile damağıma tat verir,
Yitip giden günlerimden yad verir.
***
Bayram idi gece kuşu öterdi,,
Adaklı kız bey çorabın örerdi,
Herkes şalın bir bacadan iterdi,
Ah ne güzel âdetti şal sallamak,
Bey şalına bayramlığın bağlamak.
***
Şal istedim ben de evde ağladım,
Bir şal alıp tez belime bağladım,
Gulamgil’e kaçtım, şalı salladım,
Fatma hala bana çorap bağladı,
Han ninemi hatırlayıp ağladı.
***
Haydar Baba, Mirzemmed’in bahçesi,
Bahçelerin ekşi tatlı meyvesi,
Gelinlerin sıralanmış eşyası,
O diziler gözlerimin rafında,
Çadır kurar hatıralar safında.
***
Bayram olur, kızıl balçık ezerler,
Nakış vurup, odaları bezerler,
Sergenlere eşyaları düzerler
Kız-gelinin süslemesi, kınası,
Heveslenir anası, kaynanası.
***
Bakıcının sözü, lafı, kağıdı
İneklerin bulaması, ağızı,
Çarşambanın kuru üzüm, cevizi
Kızlar derler: “Atıl-matıl, çarşamba,
Ayna gibi bahtım açıl, çarşamba”.
***
Yumurtayı güzel, güllü boyardık,
Vuruşturup kırılanı soyardık,
Oynamakla bizler sanki doyardık,
Ali bana yeşil aşık verirdi,
Rıza bana nevruz gülü dererdi.
***
Ali harman vakti düven sürerdi,
Bazen inip samanları kürerdi,
Dağdan da bir çoban iti ürürdü,
O an gördün eşek ayak diretti,
Dağa bakıp kulakların titretti.
***
Akşam üstü sürülerle gelince
Sıpaları çekip, vururduk bende,
Sürü geçip gidip varınca köye,
Hayvanlara çıplak binip sürerdik,
Söz çıksaydı, sinemizi gererdik.
***
Yaz gecesi çayda sular şırıldar,
Taş kayalar selde aşıp, gürülder,
Karanlıkta kurdun gözü parıldar,
İtler gördün, kurdu seçip ulaştı,
Kurt da gördün, kalkıp gedikten aştı.
***
Kış gecesi tavlaların odası,
Köylülerin oturağı, yatağı,
Odun yanar şenlendirir sobayı,
Kuruyemiş, ceviz ve de iğdesi,
Köyü kaplar gülme konuşma sesi.
***
Hal’oğlunun Bakü’den hediyesi,
Damda duran semaveri, sohbeti,
Yadımdadır güzel kaddü kameti,
Genç ölünün düğün evi, yas oldu,
Kızın baht aynası tuzla buz oldu.
***
Haydar Baba, Nene Kızın gözleri,
Rakşende’nin şirin-şirin sözleri,
Türkçe yazdım, okusunlar özleri,
Bilsinler ki, adam gider ad kalır,
İyi kötü ağızda bir tat kalır.
***
Yaza doğru gün güneyi döverken,
Köy çocukları kar topu oynarken,
Kayakçılar dağda kayak kayarken,,
Benim ruhum biliniz ki ordadır,
Keklik gibi bata çıka kardadır.
***
Koca Nine uzatınca işini,
Gün buluttan eğirirdi ipini,
Kurt kocayıp, çektirince dişini,
Sürü kalkıp der tepe aşardı,
Bakraçların sütü dolup taşardı.
***
Hatçe Sultan hala dişin kısardı,
Molla Bekir Emmi oğlu pısardı,
Tandır yanıp duman evi basardı,
Çaydanlıkta çay ne güzel kaynardı,
Kavurgamız saç içinde oynardı.
***
Bostan bozup getirirdik aşağı,
Doldururduk evde tahta tabağı,
Tandırlarda pişirirdik kabağı,
Kendin yiyip, çekirdeği çıtlardık,
Çok yemekten neredeyse çatlardık.
***
Verzeğan’dan armut satan gelince,
Çocukların sesi düşerdi köye,
Biz de bu yandan işitip bilince,
Hoplayarak bir haykırış salardık,
Buğday verip armutlardan alırdık.
***
Mirza Tağı’yle gece gittik çaya,
Ben bakarım selde boğulmuş aya,
Birden ışık düştü öte bahçeye,
”Eyvah dedik, kurttur”, dönüp de kaçtık,
Anlamadık nasıl küllükten aştık.
***
Haydar Baba, ağaçların yüceldi,
Amma yazık gençlerin hep kocaldı,
Tokluların zayıfladı küçüldü,
Gölge döndü, gün battı, kaş karardı,
Kurdun gözü karanlıkta parladı.
***
Duydum yanar diye Allah çırası,
İşler olmuş mescitlerin pınarı,
Rahat olmuş köyün evi, çocuğu,
Mensur Han’ın eli kolu var olsun,
Nerde olsa, Allah ona yar olsun.
***
Haydar Baba, Molla İbram var mı?
Okul açmış, çocuklar okuyor mu?
Harman üstü okulu kapıyor mu?
Benden Hoca’ya götürürsen selâm,
Edepli bir selâm-ı mâ lâkelâm.
***
Hatce Sultan Hala gitmiş Tebriz’e,
Gelemiyor nasıl Tebriz’se bize,
Yavrum, kalkın gidelim evimize,
Ağa öldü, düzenimiz dağıldı,
Koyun olan ele gidip sağıldı.
***
Haydar Baba, dünya yalan dünyadır,
Süleyman’dan, Nuh’dan kalan dünyadır,
Oğul veren, derde salan dünyadır,
Her kimseye her ne verse almıştır,
Eflatun’dan bir kuru ad kalmıştır.
***
Haydar Baba, eş ve yoldaş döndüler,
Bir başıma çölde koyup döndüler,
Çeşmelerim, çırağlarım, söndüler,
Yaman yerde gün döndü, akşam oldu,
Dünya bana Harâbe-i Şâm oldu.
***
Emmoğluyla gittik gece Kıpçağ’a,
Ay da çıktı, atlar geldi oynağa,
Tırmanırdık, dağdan aşardık dağa,
Meşmemi Han kır atını oynattı,
Tüfeğini aşırdı, şakırdattı.
***
Haydar Baba, Kara Göl’ün deresi,
Hoşgenâb’ın yolu, bendi, beresi,
Orda düşer çil kekliğin yavrusu,
Ordan geçer yurdumuzun özüne,
Biz de geçek yurdumuzun sözüne.
***
Hoşgenâb’ı kötü güne kim saldı?
Seyitlerden kim kırıldı, kim kaldı?
Emir Gaffar dam taşını kim aldı?
Pınar gene gelir gölü doldurur,
Ya kuruyup, bahçeleri soldurur.
***
Emir Gaffar seyitlerin tacıydı,
Şahları avlar iken yakıcıydı,
Merde tatlı, namerde çok acıydı,
Mazlum hakkı üzerine eserdi,
Zalimleri kılıç gibi keserdi.
***
Mir Mustafa dayı, yüce boy baba,
Heykelli, sakallı bir Tolstoy baba,
Eylerdi yas meclisini, toy baba,
Hoşgenâb’ın yüzü suyu, erdemi,
Mescitlerin, meclislerin görkemi.
***
Mecdüssâdât gülerdi bağlar gibi,
Gürülderdi, bulutlu dağlar gibi,
Söz ağzında erirdi yağlar gibi,
Alnı açık, güzel, derin anlardı,
Yeşil gözler çırağ gibi yanardı.
***
Benim atam sofralı bir kişiydi,
El elinden tutmak onun işiydi,
Güzellerin en sona kalmışıydı,
Ondan sonra nice çarklar döndüler,
Muhabbetin çırağları söndüler.
***
Mir Sâlih’in delilikler etmesi,
Mir Aziz’in ‘Şah Hüseyn’ demesi,
Mir Mehmet’in kurulması, bitmesi,
Şimdi desek, hikayeydi, masaldı,
Geçti gitti, yitti battı, dağıldı.
***
Mir Abdül’ün aynada kaş yakması,
Uçlarından, kaşlarının akması,
Uzanması, duvarlardan bakması,
Şah Abbas’ın dürbünü, hayırla an,
Hoşgenâb’ın hoş günü, hayırla an.
***
Sitâr’ Hala çörekleri yapardı,
Mir Kadir de her dem birin kapardı,
Kapıp, yiyip, taylar gibi kaçardı,
Gülünç haldi onun çörek kapması,
Halamın da kepçeyi şaplatması.
***
Haydar Baba, Emir Haydar neyliyor?
Yakın gene semaveri kaynıyor,
Çok kocalmış, alt çeneyle çiğniyor,
Kulak bitmiş, gözü girmiş kaşına,
Yazık Hala, inme gelmiş başına.
***
Hanım Hala Mir Abdül’ün sözünü,
İşitince eyer ağzı, gözünü,
Azrail’e verir onun özünü,
İddiaya şaka ile katarlar,
Eti yerler, başı koyup yatarlar.
***
Fizze Hanım Hoşgenâb’ın gülüydü,
Emir Yahya em kızının kuluydu,
Ruhsâre artist idi, sevgiliydi,
Seyit Hüseyn Mir Salih’i yansılar,
Emir Cafer gayretlidir, kan salar.
***
Seher erken sürücüler gelirdi,
Koyun kuzu dam bacadan melerdi,
Emme Can’ım körpelerin belerdi,
Tandırların yükselirdi tütsüsü,
Çöreklerin güzel iyi kokusu.
***
Güvercinler deste kalkıp uçarlar,
Gün saçanda kızıl perde açarlar,
Kızıl perde açıp, yığıp kaçarlar,
Gün yücelip artar dağın hiddeti,
Tabiatın çok gençleşir sureti.
***
Haydar Baba, karlı dağlar aşanda
Gece kervan yolun aşıp şaşanda
Ben nerdeysem, Tahran’da, ya Kâşan’da,
Uzaklardan gözüm seçer onları,
Hayal gelir, aşıp geçer onları.
***
Bir çıkaydım Damkaya’nın taşına,
Bir bakaydım geçmişine, yaşına,
Bir göreydim neler gelmiş başına,
Ben de onun karlarıyla ağlardım,
Kış donduran yürekleri dağlardım.
***
Haydar Baba, gül goncası handandır,
Ama yazık, yürek gıdası kandır,
Hayat denen bir karanlık zindandır,
Bu zindanın kapısını açan yok,
Bu darlıktan bir kurtulup kaçan yok.
***
Haydar Baba, gökler bütün dumandır,
Günlerimiz birbirinden yamandır,
Birbirinizden ayrılmayın, amandır,
İyiliği elimizden almışlar,
İyi bizi kötü güne salmışlar!
***
Sorun hele şu lanetli felekten,
Ne bekliyor şu kurduğu tuzaktan?
De ki, geçir yıldızları elekten,
Koy dökülsün, bu yer yüzü dağılsın,
Bu şeytanlık korkusu bir yığılsın.
***
Bir uçaydım bu çırpınan yel ile,
Yarışaydım dağdan aşan sel ile,
Ağlaşaydım uzak düşen el ile,
Bir göreydim ayrılığı kim saldı?
Ülkemizde kim kırıldı, kim kaldı?
***
Ben, sen gibi dağa saldım nefesi,
Sen de döndür, göklere sal bu sesi,
Baykuşun da dar olmasın kafesi,
Aslan burda darda kalmış bağırır,
Mürüvvetsiz insanları çağırır.
***
Haydar Baba, gayret kanın kaynarken,
Karakuşlar senden kopup kalkarken,
O sarp yalçın taşlarınla oynarken,
Yüksel, benim himmetimi orda gör,
Ordan eyil, kâmetimi darda gör.
***
Haydar Baba, gece turna geçerken,
Köroğlu’nun gözü kara seçerken,
Kır atını binip, kesip biçerken,
Ben de burdan amaca tez çatamam,
Ayvaz gelip çatmayınca yatamam.
***
Haydar Baba, sen mert oğullar doğur
Namertlerin burunların yere sür,
Gediklerde kurtları dut boğuver,
Koy kuzular huzur ile otlasın,
Koyunların kuyrukların katlasın.
***
Haydar Baba, senin gönlün şad olsun,
Dünya varken ağzın dolu tat olsun,
Senden geçen yakın olsun, yad olsun,
De ki benim şair oğlum Şehriyâr,
Bir ömürdür gam üstüne gam yığar.