İbrahim Suresinin Türkçe Okunuşu ve Anlamı
İbrahim suresinin Türkçe okunuşu ve anlamı konusuna geçmeden önce İbrahim suresi hakkında kısa bir bilgi verelim. İbrahim suresi;
“Mekke döneminde inmiştir. 52 âyettir. İçinde Hz. İbrahim’den ve ailesinden söz edildiği için bu adı almıştır. Sûre de başlıca imanın temel konuları olan Allah’a iman, peygamberlere iman, öldükten sonra dirilme ve hesap ele alınmaktadır.” (Bu bilgiler T.C. Diyanet İşleri Başkanlığının resmi web sayfasından alınmıştır.)
İbrahim Suresinin Türkçe (Latince) Okunuşu
1.Elif lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhricen nâse minez zulûmâti ilân nûri bi izni rabbihim ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).
2.Allâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve veylun lil kâfirîne min azâbin şedîd(şedîdin).
3.Ellezîne yestehıbbûnel hayâted dunyâ alâl âhırati ve yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ulâike fî dalâlin baîd(baîdin).
4.Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
5.Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ en ahric kavmeke minez zulumâti ilân nûri, ve zekkirhum bi eyyâmillâh(eyyâmillâhi), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).
6.Ve iz kâle mûsâ li kavmihizkurû ni’metallâhi aleykum iz encâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm(azîmun).
7.Ve iz teezzene rabbukum le in şekertum le ezîdennekum ve le in kefertum inne azâbî le şedîd(şedîdun).
8.Ve kâle mûsâ in tekfurû entum ve men fîl ardı cemîan fe innallâhe le ganiyyun hamîd(hamîdun).
9.E lem ye’tikum nebeullezîne min kablikum kavmi nûhın ve âdin ve semûd(semûde), vellezîne min ba’dihim, lâ ya’lemuhum illâllâh(illâllâhu), câethum rusuluhum bil beyyinâti fe reddû eydiyehum fî efvâhihim ve kâlû innâ kefernâ bi mâ ursiltum bihî ve innâ le fî şekkin mimmâ ted’ûnenâ ileyhi murîb(murîbin).
10.Kâlet rusuluhum e fîllâhi şekkun fâtırıs semâvâti vel ard(ardı), yed’ûkum li yagfira lekum min zunûbikum ve yuahhırakum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), kâlû in entum illâ beşerun mislunâ, turîdûne en tesuddûnâ ammâ kâne ya’budu âbâunâ fe’tûnâ bi sultânin mubîn(mubînin).
11.Kâlet lehum rusuluhum in nahnu illâ beşerun mislukum ve lâkinnallâhe yemunnu alâ men yeşâu min ibâdihî, ve mâ kâne lenâ en ne’tiyekum bi sultânin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).
12.Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alâllâhi ve kad hedânâ subulenâ, ve le nasbirenne alâ mâ âzeytumûnâ, ve alâllâhi felyetevekkelil mutevekkilûn (mutevekkilûne).
13.Ve kâlellezîne keferû li rusulihim le nuhricennekum min ardınâ ev le teûdunne fî milletinâ, fe evhâ ileyhim rabbuhum le nuhlikennez zâlimîn(zâlimîne).
14.Ve le nuskinennekumul arda min ba’dihim, zâlike li men hâfe makâmî ve hâfe vaîdi.
15.Vesteftehû ve hâbe kullu cebbârin anîd(anîdin).
16.Min verâihî cehennemu ve yuskâ min mâin sadîd(sadîdin).
17.Yetecerrauhu ve lâ yekâdu yusîguhu ve ye’tîhil mevtu min kulli mekânin ve mâ huve bi meyyit(meyyitin), ve min verâihî azâbun galîz(galîzun).
18.Meselullezîne keferû bi rabbihim a’mâluhum ke ramâdinişteddet bihir rîhu fî yevmin âsıf(âsıfin), lâ yakdirûne mimmâ kesebû alâ şey’(şey’in), zâlike huved dalâlul baîd(baîdu).
19.E lem tera ennallâhe halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), in yeşe’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîd(cedîdin).
20.Ve mâ zâlike alâllâhi bi azîz(azîzin).
21.Ve berazû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ e cezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).
22.Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe vaadekum va’del hakkı ve vaadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrihiyy(musrihiyye), innî kefertu bi mâ eşraktumûni min kabl(kablu), innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).
23.Ve udhilellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ bi izni rabbihim, tahiyyetuhum fîhâ selâm(selâmun).
24.E lem tere keyfe daraballâhu meselen kelimeten tayyibeten ke şeceratin tayyibetin asluhâ sâbitun ve fer’uhâ fis semâ(semâi).
25.Tu’tî ukulehâ kulle hînin bi izni rabbihâ, ve yadrıbullâhul emsâle lin nâsi leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).
26.Ve meselu kelimetin habîsetin ke şeceratin habîsetinictusset min fevkıl ardı mâ lehâ min karâr(karârin).
27.Yusebbitullâhullezîne âmenû bil kavlis sâbiti fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, ve yudıllullâhuz zâlimîne ve yef’alullâhu mâ yeşâu.
28.E lem tera ilâllezîne beddelû ni’metallâhi kufren ve ehallû kavmehum dâral bevâr(bevâri).
29.Cehennem(cehenneme), yaslevnehâ, ve bi’sel karâr(karâru).
30.Ve cealû lillâhi endâden li yudıllû an sebîlihî, kul temetteû fe inne masîrakum ilân nâr(nâri).
31.Kul li ibâdiyellezîne âmenû yukîmus salâte ve yunfikû mimmâ razaknâhum sirren ve alâniyeten min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hilâl(hilâlun).
32.Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve enzele mines semâi mâen fe ahrace bihî mines semerâti rızkan lekum, ve sehhara lekumul fulke li tecriye fîl bahri bi emrihî, ve sehhara lekumul enhâr(enhâra).
33.Ve sehhara lekumuş şemse vel kamere dâibeyn(dâibeyni), ve sehhara lekumul leyle ven nehâr(nehâra).
34.Ve âtâkum min kulli mâ seeltumûhu, ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ,innel insâne le zalûmun keffâr(keffârun).
35.Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâl belede âminen vecnubnî ve beniyye en na’budel asnâm(asnâme).
36.Rabbi innehunne adlelne kesîran minen nâs(nâsi), fe men tebianî fe innehu minnî, ve men asânî fe inneke gafûrun rahîm(rahîmun).
37.Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bi vâdin gayri zî zer’ın inde beytilkel muharrami rabbenâ li yukîmus salâte fec’al ef’ideten minen nâsi tehvî ileyhim verzukhum mines semerâti leallehum yeşkurûn(yeşkurûne).
38.Rabbenâ inneke ta’lemu mâ nuhfî ve mâ nu’linu, ve mâ yahfâ alâllâhi min şey’in fîl ardı ve lâ fîs semâi.
39.El hamdulillâhillezî vehebe lî alâ kiberi ismâîle ve ishâk(ishâka), inne rabbî le semîud duâi.
40.Rabbic’alnî mukîmes salâti ve min zurriyyetî rabbenâ ve tekabbel duâi.
41.Rabbenâgfirlî ve li vâlideyye ve lil mu’minîne yevme yekûmul hisâb(hisâbu).
42.Ve lâ tahsebennallâhe gâfilen ammâ ya’meluz zâlimûn(zâlimûne), innemâ yuahhıruhum li yevmin teşhasu fîhil ebsâr(ebsâru).
43.Muhtıîne mukniî ruûsihim lâ yerteddu ileyhim tarfuhum, ve ef’idetuhum hevâun.
44.Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiir rusule, e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).
45.Ve sekentum fî mesâkinillezîne zalemû enfusehum ve tebeyyene lekum keyfe fealnâ bihim ve darabnâ lekumul emsâl(emsâle).
46.Ve kad mekerû mekrehum ve indallâhi mekruhum, ve in kâne mekruhum li tezûle minhul cibâl(cibâlu).
47.Fe lâ tahsebennallâhe muhlife va’dihî rusulehu, innallâhe azîzun zuntikâm(zuntikâmin).
48.Yevme tubeddelul ardu gayral ardı ves semâvâtu ve berazû lillâhil vâhıdil kahhâr(kahhâri).
49.Ve terel mucrimîne yevme izin mukarranîne fîl asfâd(asfâdi).
50.Serâbîluhum min katırânin ve tagşâ vucûhehumun nâr(nâru).
51.Li yecziyallâhu kulle nefsin mâ kesebet, innallâhe serîul hısâb(hısâbi).
52.Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ulûl elbâb(elbâbi).
İbrahim Suresinin Arapça Okunuşu
İbrahim Suresinin Anlamı
NOT: AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, T.C. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
Elif Lâm Râ. Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye layık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. Şiddetli azaptan dolayı vay kafirlerin haline. ﴾1-2﴿
Dünya hayatını ahirete tercih edenler, (insanları) Allah yolundan çevirip onu eğri ve çelişkili göstermek isteyenler var ya, işte onlar derin bir sapıklık içindedirler. ﴾3﴿
Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾4﴿
Andolsun, Mûsâ’yı da, “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın (geçmiş milletleri cezalandırdığı) günlerini hatırlat” diye âyetlerimizle gönderdik. Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. ﴾5﴿
Hani Mûsâ kavmine, “Allah’ın size olan nimetini anın. Hani O sizi, Firavun ailesinden kurtarmıştı. Onlar sizi işkencenin en ağırına uğratıyorlar, oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda size Rabbinizden büyük bir imtihan vardır” demişti. ﴾6﴿
Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” ﴾7﴿
Mûsâ şöyle dedi: “Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de gerçek şu ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye layık olandır.” ﴾8﴿
Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin –ki onları Allah’tan başkası bilmez- haberi size gelmedi mi? Onlara peygamberleri mucizeler getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürüp, “Biz sizinle gönderileni inkar ediyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de derin bir şüphe içindeyiz” dediler. ﴾9﴿
Peygamberleri dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? (Halbuki) O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir zamana kadar ertelemek için sizi (imana) çağırıyor. Onlar, “Siz de bizim gibi sadece birer insansınız. Bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin” dediler. ﴾10﴿
Peygamberleri onlara dedi ki: “Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah kullarından dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. Allah’ın izni olmadıkça bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” ﴾11﴿
“Allah bize yollarımızı dosdoğru göstermişken, biz ne diye ona tevekkül etmeyelim? Bize yaptığınız eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” ﴾12﴿
İnkar edenler peygamberlerine, “Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim dinimize dönersiniz” dediler. Rableri de onlara şöyle vahyetti: “Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz.” ﴾13﴿
“Onlardan sonra sizi elbette o yere yerleştireceğiz. Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan kimseler içindir.” ﴾14﴿
Peygamberler Allah’tan yardım istediler ve her inatçı zorba hüsrana uğradı. ﴾15﴿
Hüsranın ardından da cehennem vardır. Orada kendisine irinli su içirilecektir. ﴾16﴿
Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecektir. Ona her yönden ölüm gelecek fakat ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir. ﴾17﴿
Rablerini inkar edenlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu derin sapıklıktır. ﴾18﴿
Allah’ın gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir. ﴾19﴿
Bu Allah’a hiç de güç gelmez. ﴾20﴿
İnsanların hepsi Allah’ın huzuruna çıkacak ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki: “Şüphesiz bizler size uymuştuk, şimdi siz az bir şey olsun Allah’ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?” Onlar da, “Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi biz de sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur” derler. ﴾21﴿
İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.” ﴾22﴿
İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, ebedi kalacakları ve içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Oradaki esenlik dilekleri “selam” dır. ﴾23﴿
Görmedin mi Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.﴾24﴿
Bu ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. ﴾25﴿
Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkanı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir. ﴾26﴿
Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar. ﴾27﴿
Allah’ın nimetini küfre değişenleri ve kavimlerini helak yurduna, yaslanacakları cehenneme sürükleyenleri görmedin mi? O ne kötü duraktır! ﴾28-29﴿
Allah’ın yolundan saptırmak için ona ortaklar koştular. De ki: “Bir süre daha faydalanın. Çünkü varışınız ateşedir.” ﴾30﴿
İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar. ﴾31﴿
Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır. ﴾32﴿
O, âdetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir. ﴾33﴿
O, İstediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür. ﴾34﴿
Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.” ﴾35﴿
“Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin.” ﴾36﴿
“Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” ﴾37﴿
“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” ﴾38﴿
“Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” ﴾39﴿
“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” ﴾40﴿
“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” ﴾41﴿
Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları ancak, gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor. ﴾42﴿
O gün başlarını dikerek (çağırıldıkları yere doğru) koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez, kalpleri de bomboştur. ﴾43﴿
(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, “Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim” diyecekler. Onlara şöyle denilecek: “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?” ﴾44﴿
“Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara ne yaptığımız ise size belli olmuştu. Size misaller de vermiştik.”﴾45﴿
Onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, tuzakları Allah katındadır (Allah onu bilir). ﴾46﴿
Sakın Allah’ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir. ﴾47﴿
O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar (her şeyin üzerinde yegâne hakim) olan Allah’ın huzuruna çıkarlar. ﴾48﴿
O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. ﴾49﴿
Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini de ateş bürüyecektir. ﴾50﴿
Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için böyle yapar. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. ﴾51﴿
Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir. ﴾52﴿