Fatır Suresinin Türkçe Okunuşu ve Anlamı
Fatır suresinin Türkçe okunuşu ve anlamı konusuna geçmeden önce Fatır suresi hakkında kısa bir bilgi verelim. Fatır suresi;
“Mekke döneminde inmiştir. 45 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “Fâtır” kelimesinden almıştır. Fâtır, yaratan, yoktan var eden demektir. Yine ilk âyette geçen “el-Melâike” kelimesinden dolayı “Melâike sûresi” diye de anılır. Sûrede başlıca, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden kâinat olayları, öldükten sonra dirilme, Allah’ın nimetleri ve mü’minle kâfir arasındaki fark konuedilmektedir.” (Bu bilgiler T.C. Diyanet İşleri Başkanlığının resmi web sayfasından alınmıştır.)
Fatır Suresinin Türkçe (Latince) Okunuşu
1.El hamdu lillâhi fâtırıs semâvâti vel ardı câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fîl halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
2.Mâ yeftehillâhu lin nâsi min rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba’dihî, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
3.Yâ eyyuhân nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikın gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn(tu’fekûne).
4.Ve in yukezzibûke fe kad kuzzibet rusulun min kablike, ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).
5.Yâ eyyuhân nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrannekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrannekum billâhil garûr(garûru).
6.İnneş şeytâne lekum aduvvun fettehızûhu aduvvâ(aduvven), innemâ yed’û hızbehu li yekûnû min ashâbis saîr(saîri).
7.Ellezîne keferû lehum azâbun şedîdun, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiratun ve ecrun kebîr(kebîrun).
8.E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe raâhu hasenâ(hasenen), fe innallâhe yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, fe lâ tezheb nefsuke aleyhim haserâtin, innallâhe alîmun bimâ yesneûn(yesneûne).
9.Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe suknâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr(nuşûru).
10.Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâ(cemîan), ileyhi yes’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuhu, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîdun, ve mekru ulâike huve yebûr(yebûru).
11.Vallâhu halakakum min turâbin summe min nutfetin summe cealekum ezvâcâ(ezvâcen), ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmihî, ve mâ yuammeru min muammerin ve lâ yunkasu min umurihî illâ fî kitâbin, inne zâlike alâllâhi yesîr(yesîrun).
12.Ve mâ yestevîl bahrâni hâzâ azbun furâtun sâigun şerâbuhu ve hâzâ milhun ucâcun, ve min kullin te’kulûne lahmen tariyyen ve testahricûne hilyeten telbesûnehâ, ve terâl fulke fîhi mevâhira li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
13.Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve sahharaş şemse vel kamere kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), zâlikumullâhu rabbukum lehul mulku, vellezîne ted’ûne min dûnihî mâ yemlikûne min kıtmîr(kıtmîrin).
14.İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mâstecâbû lekum, ve yevmel kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr(habîrin).
15.Yâ eyyuhân nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).
16.İn yeşe’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîd(cedîdin).
17.Ve mâ zâlike alâllâhi bi azîz(azîzin).
18.Ve lâ tezirû vâziratun vizra uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).
19.Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîr(basîru).
20.Ve lâz zulumâtu ve lân nûr(nûru).
21.Ve lâz zıllu ve lâl harûr(harûru).
22.Ve mâ yestevîl ahyâu ve lâl emvât(emvâtu), innallâhe yusmiu men yeşâu, ve mâ ente bi musmiin men fîl kubûr(kubûri).
23.İn ente illâ nezîr(nezîrun).
24.İnnâ erselnâke bil hakkı beşîran ve nezîrâ(nezîran), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).
25.Ve in yukezzibûke fe kad kezzebellezîne min kablihim, câethum rusuluhum bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîr(munîri).
26.Summe ehaztullezîne keferû fe keyfe kâne nekîr(nekîri).
27.E lem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen, fe ahracnâ bihî semerâtin muhtelifen elvânuhâ, ve minel cibâli cudedun bîdun ve humrun muhtelifun elvânuhâ ve garâbîbu sûd(sûdun).
28.Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlike, innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr(gafûrun).
29.İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirran ve alâniyeten yercûne ticâraten len tebûr(tebûre).
30.Li yuveffîyehum ucûrahum ve yezîdehum min fadlihi, innehu gafûrun şekûr(şekûrun).
31.Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyhi, innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr(basîrun).
32.Summe evresnâl kitâbellezînastafeynâ min ibâdinâ, fe minhum zâlimun li nefsihî, ve minhum muktesidun, ve minhum sâbikun bil hayrâti bi iznillâhi, zâlike huvel fadlul kebîr(kebîru).
33.Cennâtu adnin yedhulûnehâ yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve lu’luen, ve libâsuhum fîhâ harîr(harîrun).
34.Ve kâlûl hamdu lillâhillezî ezhebe annâl hazen(hazene), inne rabbenâ le gafûrun şekûr(şekûrun).
35.Ellezî ehallenâ dârel mukâmeti min fadlihî, lâ yemessunâ fîhâ nasabun ve lâ yemessunâ fîhâ lugûb(lugûbun).
36.Vellezîne keferû lehum nâru cehennem(cehenneme), lâ yukdâ aleyhim fe yemûtû ve lâ yuhaffefu anhum min azâbihâ, kezâlike neczî kulle kefûr(kefûrin).
37.Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrallezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).
38.İnnallâhe âlimu gaybis semâvâti vel ard(ardı), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
39.Huvellezî cealekum halâife fîl ardı, fe men kefere fe aleyhi kufruhu, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum inde rabbihim illâ maktâ(makten), ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum illâ hasârâ(hasâran).
40.Kul e raeytum şurakâekumullezîne ted’ûne min dûnillâhi, erûnî mâzâ halakû minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), em âteynâhum kitâben fe hum alâ beyyinetin minhu, bel in yaıduz zâlimûne ba’duhum ba’dan illâ gurûrâ(gurûran).
41.İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dihî, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran).
42.Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdâl umemi, fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ(nufûran).
43.İstikbâran fîl ardı ve mekres seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlihî, fe hel yanzurûne illâ sunnetel evvelîn(evvelîne), fe len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen), ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ(tahvîlen).
44.E ve lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim ve kânû eşedde minhum kuvveten, ve mâ kânallâhu lî yu’cizehu min şey’in fîs semâvâti ve lâ fîl ardı, innehu kâne alîmen kadîrâ( kadîran).
45.Ve lev yuâhızullâhun nâse bimâ kesebû mâ terake alâ zahrihâ min dâbbetin, ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), fe izâ câe eceluhum fe innallâhe kâne bi ibâdihî basîrâ(basîran).
Fatır Suresinin Arapça Okunuşu
Fatır Suresinin Anlamı
NOT: AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, T.C. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. ﴾1﴿
Allah insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾2﴿
Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? ﴾3﴿
(Ey Muhammed!) Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. ﴾4﴿
Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (Şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın. ﴾5﴿
Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır. ﴾6﴿
İnkar edenler için çetin bir azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için ise bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır. ﴾7﴿
Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helak etme! Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilendir. ﴾8﴿
Allah, rüzgarları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yer yüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir. ﴾9﴿
Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak ona yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.﴾10﴿
Allah sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan (meniden) yarattı. Sonra sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez, yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı) olmasın. Şüphesiz bu Allah’a kolaydır. ﴾11﴿
İki deniz aynı olmaz. Şu tatlıdır, susuzluğu giderir; içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. Bununla beraber her birinden taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah’ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. ﴾12﴿
Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşte bu Allah’tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O’nundur. Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. ﴾13﴿
Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkar ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez. ﴾14﴿
Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla layık olandır. ﴾15﴿
Eğer Allah dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir. ﴾16﴿
Bu Allah’a göre zor bir şey değildir. ﴾17﴿
Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri halde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah’adır. ﴾18﴿
Kör ile gören bir olmaz. ﴾19﴿
Karanlıklar ile aydınlık bir olmaz. ﴾20﴿
Gölge ile sıcaklık bir olmaz. ﴾21﴿
Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. ﴾22﴿
Sen ancak bir uyarıcısın. ﴾23﴿
Şüphesiz biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. ﴾24﴿
(Ey Muhammed!) Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi. ﴾25﴿
Sonra ben inkar edenleri yakaladım. Beni inkar etmenin sonucu nasıl oldu! ﴾26﴿
Görmüyor musun ki Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var, simsiyah taşlar da var.﴾27﴿
İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. ﴾28﴿
Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. ﴾29﴿
Allah kendilerine mükafatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar). Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.﴾30﴿
(Ey Muhammed!) Sana vahyettiğimiz kitap (Kur’an), kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. Şüphesiz Allah (kullarından) hakkıyla haberdardır. Onları hakkıyla görür. ﴾31﴿
Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere (Muhammed’in ümmetine) miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. ﴾32﴿
Onlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. ﴾33﴿
Şöyle derler: “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” ﴾34﴿
“O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez.” ﴾35﴿
İnkar edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız. ﴾36﴿
Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” ﴾37﴿
Şüphesiz Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz o, gögüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. ﴾38﴿
O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkar ederse inkarı kendi aleyhinedir. İnkarcıların inkarı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkarcıların inkarı, ancak ziyanlarını arttırır. ﴾39﴿
De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?” Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaadetmezler. ﴾40﴿
Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye (kurduğu düzende) tutuyor. Andolsun, eğer onlar (yörüngelerinden sapıp) yok olur giderlerse, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır. ﴾41﴿
Müşrikler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, bu ancak onların nefretlerini artırdı. ﴾42﴿
Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın.﴾43﴿
Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Ne göklerde ne yerde hiçbir şey Allah’ı aciz bırakacak değildir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. ﴾44﴿
Eğer Allah insanları, kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir. ﴾45﴿