Kutsal Mekanlar
İslam dininde ibadet edilen, Yüce Rabb’imiz Allah’ın evi olarak nitelendirilen mekanlardır. Geçmişten beri Türkiye Cumhuriyeti topraklarında varlığını devam ettiren kutsal mekanlar olmuş ve saygınlığını korumuştur. Camilerimizin ne kadar önemli olduğunu anlamak, anlatmak ve insanları bilinçlendirmek için her yıl Ekim ayının ilk haftası Camiler Haftası olarak kutlanmaktadır.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de cami kelimesi yoktur. Camiler için “mescit” kelimesi kullanılmaktadır. Ülkemizde birçok tarihi cami bulunmakta ile beraber yeni modern camilerde yapılmaya devam etmektedir. Türkiye’de Süleymaniye Camii, Selimiye Camii, Sultan Ahmet Camii, Fatih Camii, gibi tarihi camilerin yanı sıra Adana’da Sabancı Merkez Camii gibi modern camilerimizin sayısı da gittikçe artmaktadır.
Camilerimizi Tanıyalım
Camilerde muhakkak bir mihrap, seki, minare, kadınlara ayrılmış bir yer vardır. Padişahlar zamanında yapılan camilerde «hünkâr mahfeli» bulunur. Mihrap, imamın önünde durduğu ve cemaatin o tarafa yöneldiği kıble cihetindeki, ekseriya hücre şeklinde yapılmış süslü kısımdır. Mimber mihrabın sağ tarafında bulunur. Yerden yüksekte yapılan” ve caminin kıymetli bir parçasını teşkil eden mimberde hutbe okunur. Seki, mimberin yanında, meyzinlerin cami içinde ezan okudukları yerden biraz yüksekçe bir yerdir.
Ezan okumaya mahsus bir kule durumunda bulunan minarenin içeriden merdiveni vardır. Minarenin daima kıble tarafına bakan üst kapısından şerefeye çıkılır. Şerefe ezan okunan yerdir. Bazı minarelerde iki veya üç şerefe bulunur. Minarenin çatısını teşkil eden kısma «külâh» denir. Bazen ahşap malzeme üzerine kurşun kaplıdır, bazen de taş veya mermerle örülmüştür. Üzerinde tunçtan bir ay (alem) bulunur.
Caminin esas bünyesini kubbe veya çatı altındaki alan teşkil eder. Namaz burada kılınır. Caminin diğer iç teferruatı bunun tamamlayıcı kısımlarıdır. Bütün camilerde ‘ bir sön cemaat, yeri, abdest almak için şadırvan veya musluklar, cenazelerin konmasına mahsus bir musalla taşı vardır.
İslâmlığın ilk yıllarında cami, hâlâ köylerde ve şehirlerde benzerlerine rastlanılan namazgâh şeklinde, yani dört duvarla çevrili, kıblesi tâyin edilmiş bir zeminden ibaretti. Hz. Muhammed’in hicreti sırasında, Medine yakınlarında bulunan Küba’da böyle bir namazgâh yapılmıştı. «Mescid-i Nebevi» denilen Medine Camisi İslâm tarihinin ilk büyük camisi sayılır. Bir rivayete göre yedi ayda, Hicret’in ilk yılında 622’de bir rivayete göre de Hicret’in ikinci yılında tamamlanmıştır.
Etrafı kerpiç veya taş duvarlarla, hatta bazen tahta ve çalılarla çevrilen bu namazgâh tipi camiler daima bir ordugah, bir askeri üs, bir toplantı yeri, idare merkezi olarak kullanılmış, Emeviler zamanında bir İslâm sanatının doğmasıyla camiler muhteşem, dini birer anıt haline gelmiştir.
Hatip: Cuma namazında hutbe okuyup veciz bir vaiz verir. En yüksek rütbeli cami adamıdır. Osmanlı devrinde imparatorluğun en yüksek rütbeli hatibi, Ayasofya’da görevliydi ki, bunlara ekseriya askeri rütbelerden müşir (= mareşal) eşit olan «kazasker» rütbesinin verilmesi, önemlerini gösterir.
İmam: Namaz kıldırmakla görevlidir.
Meyzin (Müezzin) : Ezan okur. Büyük camilerde birkaç minarenin birkaç şerefesinden birden ezan okunurdu.
Hafız : Kuran’ı ezbere okuyanlara denir.
Muvakkıt : Dakik bir şekilde saati tâyinle görevlidir. Büyük camilerde bir de “muvakkıthane” bulunur.
Vâiz : “Vaiz” denen dini söylevler verir. Büyük camilerde bu görevlilerin herbirinden birkaç tane bulunur. Yalnız hatip tektir. Hademe sınıfından da kalabalık bir görevliler zümresi vardır.