Nesli tükenen hayvanlar hangileridir, nesli tükenmekte olan hayvanlar hangileridir, nesli tükenmekte olan hayvanların isimleri nelerdir, nesli tükenen hayvanların isimleri nelerdir, nesli tükenen hayvanlar ile ilgili bilgi, nesli tükenmekte olan hayvanlar ile ilgili bilgi, ülkemizde nesli tükenen hayvanlar hangileridir? gibi konulara cevap vereceğiz.
Nesli Tükenen Hayvanlar
Nesli tükenen türler, nesli tamamen yok olmuş canlı türleridir. Bazı türler doğal afetlerle, bazıları ise insanoğlunun dünyada var oluşundan çok önce yok olmuş (dinazorlar ve bir sürü hayvanlar) bazıları da insanoğlunun aşırı avlanması, nüfus artışı ve şehirleşmeyle doğal yaşam alanları tahrip olduğundan dünya üzerinden tamamen yok olmuştur.
- Dinozorlar : Yüzlerce türü vardı. İnsanoğlunun dünyada bulunuşundan çok önce doğal sebeplerle yok oldular. (Bataklık veya lavlarla…)
- Mamut : Fil benzeri bir hayvandır.
- Moa : Yeni Zelanda’da yaşamış en büyük kuş türü. İnsanlar tarafından yok edildi.
- Tazmanya Kaplanı veya Tazmanya kurdu (Thylacinus cynocephalus) : 1930’lara kadar yaşadı. Tazmanya hükümeti ve çiftçilerin desteğiyle sürdürülen avlarla soyu tüketildi. 1936’dan bu yana türün varlığına dair hiçbir kanıt bulunmamıştır.
Anadolu coğrafi konumuyla çeşitli hayvan ve bitki türlerini içinde barındırmıştır. Günümüzde ismi çoğu kimse tarafından dahi bilinmeyen Aşağıda nesli tümüyle yok olmuş bazı türler yer almaktadır.
- Hazar kaplanı: İran, Afganistan, Türkiye, Irak ve Moğolistan bölgelerinde yaşamaktaydı. En son 1970 yılında Rusya’daki türün son üyesinin ölümüyle yok oldu.
- Beta Kobrası: Sklansky felaketinden sonra varlığına dair hiçbir kanıt bulunamamıştır.
- Anadolu Aslanı: En son 1890 yılında vurulmuştur.
- Anadolu Kaplanı: Son Kaplan 1970 yılında öldürülmüştür.
- Çizgili Sırtlanlar: Bir çeşit sırtlan türüydü.
Türkiye’de Nesli Tükenen Hayvanlar
Vaşak (Felis lynx)
Kayalik ve ormanlik bölgelerde yasarlar. Çok yirtici hayvanlardir; tavsan, geyik, keçi ve kemirgenlerin yanisira herçesit evcil hayvana da çekinmeksizin saldirirlar. Diger kedilerin aksine yiyeceklerinden daha fazla birey öldürürler. (Sadece uçanlar ve kaçanlar kurtulurlar) Çanakkale, Kastamonu, Artvin, Siirt, Hakkari, Bitlis, Bingöl, Izmir, Mugla, Antalya ve Bolu’da halen görüldüklerine dair kayitlar vardir. Yasayla korunmalarina ragmen çok degerli olan postlari için kaçak olarak avlanirlar. Sayilarinin çok azaldigi tahmin edilmektedir. (Ben diyim 500, siz diyin 1000 tane)
Bir alt tür olan ve sadece Dogu Karadeniz bölgesinde -bir zamanlar- bulunan “Benekli Vasak”tan uzunca bir süredir haber alinamamaktadir. (Oglum Benekli Vasak. Eger hala yasiyorsan, sakin sesini çikarma! )
Baska bir alt tür olan “Step Vasagi” ise daha kalender bir hayvandir. Orman ve agaç diye tutturmaz; kaya kovuklarinda ve inlerde de yasayabilir. Diger akrabalarina nazaran daha ufak tefek olduklarindan dolayi tavsanlarla ve kemirgenlerle yetinirler. Izmir, Mugla, Antalya, Adiyaman, Adana, Kahramanmaras ve Malatya’da nadir olarak bulunduklarina dair kayitlar vardir.
Daha baska bir alt tür olan “Bataklik Vasagi” ise, adindan da anlasilacagi üzere, sulak bölgelerdeki dikenlikler, çaliliklar ve kamisliklar arasinda yasar. Orta büyüklükte bir köpek iriligindedirler. Su kuslarinin, tavsanlarin, farelerin ve diger kemirgenlerin korkulu rüyasidirlar. Belesçi bir tabiatlari vardir; tilkilerin ve porsuklarin yuvalarina sahiplenirler. Izmir, Mugla ve Antalya’nin bataklik bölgelerinde; buralardaki nehir ve göl kenarlarinda; Göller Bölgesi ve Sultansazligi bölgelerinde numunelik olarak az sayida yasamaktadirlar. Soylari tükenmeye yüz tutmus olup yasayla korunmaktadirlar.
“Arap Vasagi” ise ülkemizin Iran ve Irak sinirina yakin bölgelerindeki sulak ve agaçlik alanlarda yakin zamana kadar yasiyordu. Suriye ve Irak’ta hala az sayida da olsa yasiyorlarmis. Allah onlara uzun ömür versin artik…
Tüm vasak türleri olaganüstü hareketlidirler. Görme ve koku alma duyulari çok gelismistir. Kisa mesafede iyi kosarlar, çok iyi siçrarlar ve yüzerler. Ayrica çok iyi kafa ve uçan tekme atarlar. Prensip olarak yalniz yasarlar; ancak büyük avlar için sürü kurduklari da nadiren olur. Bununla birlikte insanlara karsi bir terbiyesizlikleri görülmemistir. Bilakis, insanlar Iran ve Hindistan’da vasaklari av için kullanirlar.
Leopar – Pars – Panter (Panthera tulliana)
Çok degil, 100 yil öncesine kadar ülkemizde çok sayida yasiyorlarmis. Trakya, Kuzey Marmara ve Dogu Karadeniz hariç bütün bölgelerimizde yasadiklarina dair kayit ve gözlemler bulunmaktadir. Halen Güney Ege, Bati Akdeniz ve Hakkari’de zaman zaman görülmekte olduklarina dair duyumlar alinmaktadir. Zaman zaman yerel pazarlarda satisa sunulan postlar görülebilmektedir. Avlanmalari yasaktir; ancak is isten geçmis gibi görülmektedir. Ülkemizde son olarak 17 Ocak 1974 tarihinde Beypazari’nin (Ankara) Bagözü köyü yakinlarinda bir tane görülmüs ve köylülerce vurularak öldürülmüstür.
Hazar Kaplanı (Panthera tigris virgata)
Hint, Çin, Sumatra ve Sibirya kaplanlarina nazaran daha küçüktürler. Küçük dediysem yanlis anlamayin, yine de vurdu mu devirirler. Geyik, yaban sigiri, yaban keçisi ve bunlardan küçük her canliyi yalayip yutarlar. On metreye kadar siçrayabilir, agaçlara çikabilir ve yüzebilirler. Amuda kalkabilir ve ters takla atabilirler. Estetik yaratiklardir; bence aslandan daha kral bir hayvandirlar. Orman, savan ve kayalik yerlerde bulunurlar. Kökenleri Hazar Gölü çevresi, Iran ve Afganistan’dir. Buralarda hala az da olsa bulunurlar. Ülkemizde ise Siirt ve Hakkari illerinde (Sirnak, Uludere ve Çukurca arasindaki üçgen), Irak sinirindaki daglarda ve vadilerde yakin zamanlara kadar bulundugu anlasilmaktadir. Son olarak Subat 1970’de Hakkari’de (Uludere) Sehit Sen isimli bir köylü tarafindan 122 cm. gövde uzunlugunda bir erkek birey vurulmustur. Bu kaplanin postu 3 yil sonra yörede bitki arastirmalari yapan Istanbul Üniversitesi Eczacilik Fakültesi ögretim üyesi Prof. Dr. Turhan Baytop tarafindan Istanbul’a getirilmistir. (Ali Üstay Kolleksiyonu) Prof. Baytop bu bulgusunu 1974 yilinda Münih’teki “Saugetierkundliche Mitteilungen” isimli bilimsel dergide yayimlamis ve makalesinde daha önceki yillarda da Uludere ve Sirnak bölgelerinde 8 adet kaplanin vuruldugunu köylülerden duydugunu yazmistir. Bu tarihten sonra hiç görülmemistir. 33 yildir görülmemesi hayra alamet olmasa gerektir. Bununla birlikte bölgenin kirsalinda yasayanlar tarafindan hala görüldügü kimi zamanlar ihbar edilmektedir. Kuzey Iran’in Türkiye sinirina yakin olan bir bölgesinde zoolog Paul Joslin tarafindan 1974 yilinda bulunan 17 cm. genisligindeki ayak izi gözönüne alinirsa bu ihbarlarin dogru olabilecegi düsünülebilir.
İran Aslanı (Panthera leo persica)
“Iran Aslani”, aslan familyasinin en batiya ulasmis alt türüdür. 13. yüzyil baslarina kadar ülkemizde, özellikle Orta, Dogu ve Güneydogu Anadolu’da çok sayida yasamislardir. Suriye sinirinda 1905 yillarinda görüldügüne dair kayitlar vardir. Bu tarihlerden itibaren hiç görülmedikleri için ülkemizde soylarinin tükenmis olduklari kabul edilmektedir.
Çita (Acinonyx jubatus)
Ülkemizde (özellikle Güneydogu Anadolu) geçen yüzyilin sonuna kadar makul sayida bulundugu bilinmektedir. Nitekim, Anadolu ve Ortadogu’da zoolojik arastirmalar yapan Sir Danfors, Birecik’in (Urfa) güneyinde bir yerel seyhin kendisine canli bir çita hediye ettigini notlarinda belirtmektedir. (Sene 1879) Ayrica 15, 16 ve 17. yüzyillara ait, padisahlarin av sahnelerini gösteren minyatürlerin bir çogunda av için yetistirilmis boynu tasmali çitalar görülmektedir. Yari çöl, açik çayirlik ve küçük çaliliklarla donatilmis alanlarda yasayan çitalarin ülkemizde soylarinin tamamen tükendigi anlasilmaktadir.
Yaban Kedisi (Felis silvestris)
Evlerimizde mincikladigimiz kedilerin ormanlarda yasayan akrabalaridir. Bunlari minciklamak pek mümkün degildir; zira yanlarina kimseyi yaklastirmazlar. Türkiye’nin kuzeyindeki ormanlarda; daha az miktarda da bati ve güneyde yasarlar. Agaç ve kütük kovuklarinda ve kaya yariklarinda barinir; tavsanlari ve kemirgenleri avlarlar.
Akdeniz Foku (Phoca monachus)
Akdeniz ve Karadeniz’de yasayan tek fok türüdür ve sayilari çok azalmistir. Akdeniz’de en fazla ragbet ettikleri ülke Türkiye’dir. Kariyi, pardon karayi severler. Dinlenmek ve uyumak için karaya çikarlar, karada aga-nigi yaparlar ve karada dogururlar. Arada sirada da ayip olmasin diye denize girerler. Denizde olduklarinda genellikle sarp ve ulasilmasi zor magara ve kayaliklarin yöresini tercih ederler. Her çesit balik ve ahtapot yerler. Aglara zarar verdikleri ve aglardaki baliklari lüpledikleri için balikçilar tarafindan pek sevilmezler. Uluslararasi koruma altina alinmislardir. Ülkemizde en çok görüldükleri yer Foça’dir. Yanisira Antalya, Mugla ve Içel sahillerinde de görülürler. Karadeniz’de son kayit 1987 yilinda Karadeniz Ereglisi’nden verilmistir. Balikçilar tarafindan sürekli katledildiklerinden dolayi; bunu yanisira yasam alanlarinin turizme açilmasindan ve çevre kirliliginden ötürü soylari tükenme tehlikesi içindedir.
Asya Yaban Eşeği (Equus hemionus)
Yukari Mezopotamya kökenli bir hayvandir. Asur, Babil ve Sümer devletleri tarafindan askeri amaçlarla kullanilmislardir. Yine bunlar tarafindan Afrika Esegi (Equus africanus) ile çiftlestirilerek “evcil esek” elde edilmistir. Ortaya çikan bu güçlü ve dayanikli hayvani tarimda kullanarak zengin bir uygarlik kurabilmislerdir. Bugün genleri evcil eseklerle karismis olmakla birlikte Irak ve Iran sinirina yakin yari sulak bölgelerde dogal popülasyonlarinin yasayabildigi düsünülmektedir.
Afrika Eşeği (Equus africanus)
M.Ö. 6000 yilindan itibaren Nil Vadisi’nden Arabistan’a ve Anadolu’ya, oradan da Avrupa’ya yayilmistir. Ekonomik degeri yüksek oldugu için insanlar tarafindan hep aranan bir hayvan olmustur. Güçlü ve dayanikli bir hayvan oldugundan dolayi tarimda ve ulastirmada kullanilmislardir. Seker ve protein açisindan çok zengin olan sütü tarih boyunca degerli bir içecek olmustur. Derisi parsömen yapiminda kullanilmistir. Eti günümüzde bile Ortadogu’da bazi topluluklar tarafindan sevilerek yenmektedir. Gözleri sairlere ilham kaynagi olmustur. Soylari tükenme tehlikesiyle karsi karsiyadir. Popülasyon yogunluklarini en yüksek ülke olan Somali’de korunma altina alinmislardir. Güneydogu Anadolu bölgemizde nadir olarak bulunabilecegi tahmin edilmektedir.
YABANI AT (Equus przewalskii)
Kökeni Mogolistan’dir. M.Ö. 4000 yillarinda Mezopotamya ve Çin’de evcillestirilmis ve buradan da Avrupa’ya yayilarak insanogluna büyük yardimlarda bulunmustur. Fazla yagmur aldigi için çok agirlasan ve tarim yapilmasi çok güç olan Avrupa topraklarinda atin ve sabanin birlikte kullanilmasi ile “ürün patlamasi” olmus ve böylece insan nüfusu belli bir miktarin üzerine çikabilmistir. Bugün sayilari serbest dogada çok azalmistir; genleri evcil atlarla karismis oldugundan dolayi zoolojik özellikleri tam olarak belirlenememektedir. Bir alt tür olan ve “Tarpan” ismi verilen “Avrupa Yabanati” Güney Rusya’da yasamis; ancak 1876’dan beri soyu tükenmistir. Yabani atlarin günümüzde sadece hayvanat bahçelerinde örnekleri bulunmaktadir. Arada sirada ülkemizde görüldügü ileri sürülenlerin “Yaban Esegi” olma olasiliklari yüksektir. Bununla birlikte Iç Anadolu’nun güneyi ile Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde az da olsa bulunma olasiliklari kabul edilmektedir.
KIZIL GEYIK (Cervus elaphus)
Genis yaprakli ve karisik – bataklikli ormanlari sever. Igne yaprakli ormanlarda da yasayabilir. Yaz aylarinda ormanlarin üst sinirlarina hatta yaylalara kadar çikarlar. En çok görüldükleri yerler Istranca ormanlari ile Adapazari, Bolu, Kastamonu ve Sinop’un ormanlik bölgeleridir. Yanisira Ankara (Kizilcahaman, Beypazari, Nallihan), Afyon (Akdag), Kütahya, Manisa, Denizli, Kahramanmaras (Binboga daglari), Artvin, Toros daglari (Akseki – Beysehir kesimi), Cudi dagi, Kigi-Hozat-Solhan daglarinda görülürler. Bos vakitlerinde futbol ve televole muhabbeti yaparlar. Genis yayilislarina ragmen sayilari çok azalmis ve birçok bölgede soylari tükenmeye yüz tutmustur.
ALAGEYIK (Cervus dama)
Akdeniz bölgesindeki alt kismi makilerden olusan kizilçam ormanlarinda yasarlar. Yasam alanlari Akdeniz’in Anadolu’daki tüm kiyilari ile Izmir civari ve Gönen’dir. 1950 yilina kadar Kesan-Enez arasinda ve Semdinli’nin Rubanuh bölgesinde de yasadiklari bilinmektedir. 1960 yilindan sonra ülkemizde yok olma asamasina gelmisler; neyse ki alinan önlemler ve bunlarin basarili uygulanmasi sonucunda “yirtmislardir” 1966 yilinda Antalya – Düzlerçami’nda saptanan 7 adet alageyik koruma altina alinmis ve 2000 yilinda sayilari 500’ü asmistir. Halen Düzlerçami Üretme Istasyonu’nun yanisira Akyaka’da da (Ula – Mugla) bir üretme istasyonu bulunmaktadir. Alageyige çok az da olsa Manavgat, Tasagil, Çatalan Ormani (Adana) ve Aksu vadisinin üst kisimlarinda da rastlanilmaktadir.
SIGIN (Cervus dama mesopatamica)
Hakkari ve civarindaki daglik bölgelerde yasayan küçük bir geyik türüdür. Kökeni Luristan (Iran) bölgesidir. Avlanmalari yasak olmakla birlikte eti ve postu çok makbul oldugu için ciddi tehlike altindadirlar. Dogal popülasyonlari ülkemizde çok azalmis durumdadir.
YABANKOYUNU (Ovis orientalis anatolica)
Endemik (tek bir bölgeye özgü) bir türdür. Dünyada sadece ülkemizde, Orta Anadolu’da yasamaktadir. 1950 yilina kadar Ankara (Nallihan), Eskisehir (Sivrihisar), Afyon (Emir daglari) ile Konya ve Karaman’in daglik bölgelerinde yasiyorlardi. Bugün ise sadece Bozdag / Konya’da 42.000 hektarlik alanda koruma altinda yasamaktadirlar.
ÇENGELBOYNUZLU DAG KEÇISI (Rupicapra rupicapra)
Dogu Karadeniz ve Dogu Anadolu’nun daglik-sarp bölgelerinde (Kaçkar, Munzur, Tendürek ve Süphan daglarinda, Erzurum ve Bingöl arasindaki engebeli bölgede, Tekmen ve Eleskirt bölgelerinde) yasarlar. Çok ürkek ve çevik hayvanlardir. Dogal popülasyonlari gittikçe azalmaktadir.
CEYLAN (Gazelle subgutturosa)
1950’lere kadar Güneydogu Anadolu’da çok yaygin olarak yasiyorlardi. Bugün dogal popülasyonlari tükenmistir. Sadece Ceylanpinar Devlet Üretme Çiftligi (Urfa) sahasinda ve koruma altinda yasamaktadirlar. (Cumhuriyetin ilk yillarinda Mekteb-i Mülkiye, yani bugünkü SBF, Istanbul’dan Ankara’ya tasinmis. Okula gelen Urfali ögrencilerden biri yaninda bir de ceylan getirmis. Tüm ögrenciler bu durumu sempatiyle karsilamislar ve ceylani sahiplenmisler. Ceylan, okulun çevresindeki bos araziyi hiç yadirgamamis; buralarda gayet mutlu-mesut yasamis. Sokak köpeklerinden ürktügünde seke seke yurtlarin oldugu binanin -bugünkü Sütunlu Salon- bahçesine kaçiyormus. Bilmeyenler için söylüyorum; sözünü ettigim yer bugünkü Cebeci’dir)
KUNDUZ
20. yüzyilin baslarina kadar Suriye siniri civarinda ve Habur çayi, Yukari Kizilirmak, Karasaz ve Sultansazligi’nda görüldügüne dair kayitlar vardir. 1959 yilinda Körsulu çayinda (Kahramanmaras) bir tane vuruldugu, 1963 yilinda ise Ceyhan yakinlarinda 3 tane vuruldugu ve 1 tane canli yakalandigi bilinmektedir. Yukarida belirtilen bölgelerde halen çok az sayida yasadigi sanilmaktadir. Çogu kisi tarafindan susamuru ile karistirilmaktadir.
SU MAYMUNU (Myocastor coypus)
Anavatani Güney Amerika olmakla birlikte kürkleri için 20. yüzyil baslarinda Avrupa’ya getirilmis ve çiftliklerden kaçan bireyler zamanla çogalarak dogal yasamin bir parçasi olmuslardir. Iri ve hantal hayvanlardir. Boylari 60 cm, agirliklari ise 7-9 kilo kadar olabilir. Bataklik bölgelerde yasarlar. Meriç ve Tuna nehirlerinde az sayida yasadiklarina dair kayit vardir.
OKLUKIRPI (Hsytrix indica)
Akdeniz, Ege ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde yasarlar. Popülasyon yogunluklari çok düstügü için yok olma sürecine girmislerdir. Avlanmalari yasaktir. Dogal düsmanlari azdir; buna karsilik çingeneler tarafindan kocakari ilaci yapiminda kullanildiklarindan ve etleri de yine bunlar tarafindan yendiklerinden dolayi büyük kayiplar görmektedirler.
YUNUS BALIGI
Ülkemiz denizlerinde en çok görülen tür “Siyah Yunus”dur. Deniz kirliliginden ve yasadisi avlanmalarindan dolayi sayilarinin hizla azaldigi bilinmektedir.
“Yuvarlakbasli Yunus” ve “Beyazburunlu Yunus”tan da ülkemiz sularinda çok az sayida bulunmaktadir.
Tüm yunus türlerinin avlanmalari yasaktir. Ancak aglara verdikleri zararlardan dolayi balikçilar tarafindan sürekli olarak tüfekle vurulmaktadirlar.
BALINALAR
Ülkemizin tüm denizlerinde görülen tek yerli balina türü “Domuz Balinasi”dir. Familyadaki en küçük balina türüdür (ortalama 3 metre) ve bu nedenle çogu kez Yunus Baligi sanilmaktadir. Eti ve yagi için uluslararasi balikçi filolari tarafindan ve korsan olarak avlanmaktadirlar. Soylari tehlikededir.
Ülkemiz denizlerinin sürekli hayvanlari olmayan ve rastlantisal olarak denizlerimizde görülen balinalar ise “Fin Balinasi” (ortalama 25 metre), Mavi Balina (33 m), Kasalot (18 m) ve Gagali Balina’dir (7 m)
Nesli Tükenmekte Olan Hayvanlar
JAVAN GERGEDANI
1,7 m. boyunda ve 2300 kg. ağırlığındadır. Boynuzu en fazla 25 cm. boyundadır. En küçük boynuzu olan gergedan çeşididir. Nadir bulunuşu sebebiyle hakkında fazla bir şey bilinmemektedir.Eskiden Cava gergedanı Cava adasının batısındanÇin’in güneyine kadar bir alanda yaşardı. Şimdi sadece Cava adasındaki Ujung Kulon Milli Paarkında yaşıyor. Dünyada 60′tan az Cava gergedanı kaldı. Çin tıbbında gergedan boynuzunun şifa verici güçleri olduğuna inanılırdı. Oysa ki gergedan boynuzunun hiç bir etkisi bulunmamaktadır .
Hayatta kalanların sayısı: 60′dan az
Doğal ortamı: Endonezya ve Vietnam
Durumu: Bu gergedanlar, belki de dünyanın en nadir bulunan memelileridir. Kaçak avcılar boynuzuna değer verirken, müteahhitler ise gergedanların yaşadığı ormanları yok ediyorlar. Her ikisi de türler için ölüm hükmünü veriyor.
MEKSİKA YUNUSU(Vaquita)
Vaquita genellikle tek başıma dolaşırlar küçük gruplar halinde de dolaştıkları olur ancak 8-10 yunusu geçmemiştir.
Üreme dönemleri bahar aylarıdır. hamilelik 10-11 ay sürer. ve maksimum yaşam süresi ise 21 yıldır.
Dünyada nadir görülen memeli deniz hayvanlarından biri olan Meksika yunusunun nesli sınırlı alanda bulunması ve balıkçı ağlarına çok kolay takılmaları nedeniyle tükeniyor.
Korunma altına alınmıştır. balıkçıların avlaması kesinlikle yasaktır.
Vaquitaların yaşamını devam ettirebilmesi ve onları koruma altına alınmasını sağlayan komiteler kurulmuştur.
Hayatta kalanların sayısı: 200 ile 300 arası
Doğal ortamı: California Körfezi
Durumu: Dünyada nadir görülen memeli deniz hayvanlarından biri olan Meksika yunusunun nesli sınırlı alanda bulunması ve balıkçı ağlarına çok kolay takılmaları nedeniyle tükeniyor.
SİYAH AYAKLI DAĞ GELİNCİĞİ
Sansargiller ailesinden memeli hayvan türü. Kuzey yarımkürenin ılıman bölgelerinde yaygın biçimde rastlanan gelinciğin sırtı kızılımsı kahverengi göğüs ve karnı beyazdır. Fare, tarla faresi köstebek gibi hayvanlarla beslenir; kümeslere de büyük zarar verir.ABD’nin batı kesiminde yaşayan siyah ayaklı gelinciğin soyu tükenmeye yüz tutmuştur.
Hayatta kalanların sayısı: Yaklaşık 1000 tane
Doğal ortamı: Kuzey Amerika
Durumu: Kıtanın tek yerli gelincikleri ve nesli tükenmekte olan memelilerden biridir. 1986 yılında, yalnızca 18 dağ gelinciği kalmışken, şimdi soyu tekrar geri kazanılmaya çalışılıyor.
PANDA
Ayıgiller familyasından, beyaz postu üzerinde bölge bölge siyah büyük benekleri olan, iri, tembel, nesli tehlikede olan bir ayı türü. Sırf bambu ile beslendiğine dikkati çekmek için Bambu ayısı da denilir.
Pandalar siyah beyaz çok özel bir posta sahiptirler. Yetişkin pandalar yaklaşık 1,5 m uzunluğundadır. Erkek pandalar 115 kg ağırlığına ulaşabilirler. Dişi pandalar genellikle erkek pandalardan daha küçük olup, arada sırada 100 kg’a ulaştıkları olur. Dev pandalar Sichuan, Gansu, Shaanxi ve Tibet gibi dağlık bölgelerde yaşarlar. Çin Ejderhaları, Çin’in tarihsel bir sembolüyken, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dev pandalar da Çin’in resmi olmayan ulusal bir sembolü olmuşlardır.
Hayatta kalanların sayısı: 2000′den daha az
Doğal ortamı: Çin, Burma ve Vietnam
Durumu: Doğal yaşam alanlarının yok edilmesi ve parçalanması pandaların türünün yok olmasına neden oluyor. Kapalı alanlarda üretilmeleri ve türünün korunmasıyla neslinin zar zor hayatta kalmasına yardımcı oluyor.
KUTUP AYISI
Kutup ayısı aynı zamanda beyaz ayı, ya da deniz ayısı, ayıgiller familyasından soğuk kuzey kutup bölgesinin karlı sahillerinde ve buzullar üzerinde yaşayan ayı türüdür. Yaşamakta olan en büyük kara etoburudur ve bulunduğu ortamdaki süperyırtıcıdır. Yaşadığı çevreye çok iyi uyum sağlamıştır. Kalın kürkü onu soğuktan korur, beyaz görünümü avlarından saklar. Kutup ayısı hem karada, hem denizde, hem buzda, hem de su içinde rahatlıkla avlanır.
Hayatta kalanların sayısı: 25 binden daha az
Doğal ortamı: Kutup dolayları
Durumu: İnsanoğlunun gelişimi ve izinsiz avlanma kutup ayılarının yaşamını tehdit ediyor, ancak iklim değişikliği ve buzların erimesi nedeniyle kutup ayılarıda nesli tükenen hayvanlar listesine dahil oldu.
SUMATRA KAPLANI
Erkek bir Sumatra kaplanı, ortalama 234 cm uzunluğunda, 136 kg ağırlığındadır. Ortalama bir dişi birey ise 198 cm uzunluğa ve 91 kg ağırlığa sahiptir. Çizgileri diğer kaplan alt türlerinden daha ince ve basıktır. Ayrıca daha tüylü ve özellikle erkekler daha yeleli bir görünüşe sahiptirler. Küçük boyutları ve ahenkli çizgileri ormanda rahat hareket edebilmelerini sağlar. Ayak parmaklarının arasında perdeli bir yapı bulunur. Bu yapı genişlediğinde onları kusursuz yüzücülere dönüştürür. Sumatra kaplanının suda ilerleyen toynaklı hayvanları da avlayabildiği kaydedilmiştir.
Hayatta kalanların sayısı: 400′den daha az
Doğal ortamı: Endonezya’daki Sumatra adası
Durumu: Endoznezya’nın adalarından bir tanesi olan Sumatra’nın gözlerden uzak ormanları, Dünya’nın en nadir kaplan türlerinden bir tanesi olan görkemli Sumatra kaplanına ev sahipliği yapıyor. Son 25 yılda Sumatra ormanlarının %50′sinin yok olmasıyla, vahşi doğada yaşayan kaplanların sayısının 400′ün altına indiği tahmin ediliyor. Tarım alanları, kereste endüstrisi ve palmiye yağı üretimi nedeniyle toprağa olan talebin gün geçtikçe artması, kaplanların yaşam alanını son derece daralttı.
CARETTE CARETTA
Sini kaplumbağası (Caretta caretta), denizlerde yaşar. Yumurtlamak haricinde karaya hiç çıkmaz. Sırt tarafı kırmızımsı kahverengi alt tarafı ise beyazımsı açık sarı renklidir. Bacakları yüzmeye yarayacak biçimde kürek biçimi almıştır ve dış kenarlarında en fazla 2 tırnak bulunur. Oksijeni havadan almasına rağmen uzun süre su altında kalabilir. Yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömerler. Bir defasında 100 yumurta bırakabilir (162′ye kadar tespit edilmiştir). Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize giderler.Soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan Caretta Caretta türü deniz kaplumbağalarının, dünyadaki nadir yumurtlama alanlarından biri de Türkiye. Ege sahillerini mesken edinen dev kaplumbağalar, ne yazık ki h r an ölüm tehlikesiyle karşı karşıya. Ağlarına zarar verdiği gerekçesiyle balıkçılar, onları öldürebiliyor. Tekne pervanelerine takılarak ya da rastgele atılan naylonları deniz anası sanıp yiyerek de can verebiliyorlar.
Ölüm nedenleri belirsiz.
ALTIN BAŞLI LANGUR
Hayatta kalanların sayısı: 70′den daha az
Doğal ortamı: Vietnam
Durumu: 10 yıldır koruma altında olan bu langurlar bir türlü çoğalamıyor. Halen soyları ciddi tehdit altında olan langurların sayısı, on yılda ilk kez 2003 yılında artmıştı.
CROSS RIVER GORİLİ
1980′lerden itibaren sayıları en aza inen goril türü olan Cross River gorilleri, Nijerya ve Kamerun’daki dağlık ormanlarda yaşıyor. Oldukça utangaç olan goriller, gözlerden uzak dağlık alanlarda kalmayı tercih ediyor. Cross River gorilleri, dünyanın en ender görülen 25 primat türü arasında yer alıyor. Kamerun hükümeti, bu gorilleri korumak amacıyla Nijerya sınırında Takamanda Ulusal Parkı’nı inşa etti.
Hayatta kalanların sayısı: 300′den daha az
Doğal ortamı: Nijerya ve Kamerun
Durumu: 1980′lerde soyu tükenme tehlikesiyle karşılaştığı düşünülen gorilin soyu şimdilik yok olmaya karşı direniyor. Bol eti nedeniyle avlanan ve geliştirme için toplanan gorillerin soyu yakında tükenecek.
PİGME BORNEO FİLİ
Hayatta kalanların sayısı: Yaklaşık bin 500
Doğal ortamı: Kuzey Borneo
Durumu: Asya fillerinden yaklaşık 50 cm daha kısa olan fil, aynı zamanda daha uysal. Palmiye ekimi fillerin otlaklarını azaltıyor, bu nedenle fillerin yaşama alanları daralıyor.