Hacivat oyunu örneği, karagöz oyunu örneği, hacivatla karagöz oyununa örnek, örnek karagöz hacivat oyunu, karagöz ile hacivat oyunu ile ilgili örnek oyunlar.
Örnek Karagöz ile Hacivat Oyunu
Oyun – 1
Karagöz ve Hacivat’ın “Kütahya Çeşmesi” oyunundan kısa bir bir bölüm:
Hacivat semai okuyarak gelir. “Şu âlemde bir vefalı dostum olsa, geliverse karşıma, o söylese ben dinlesem, ben söylesem o dinlese!”
Karagöz (penceresinden): “Şu Hacivat da benim oğlanın burnunu yese.”
Karagöz: “Ve bizi seyreden dostlar eğlenseler. Diyelim, işimiz ne imiş? İşimizi Mevla’m rast getire..
Yâr bana bir eğlence medet… Aman bana bir eğlence medet-”
Karagöz (penceresinden): “Karagöz, defol şuradan, aşağıya gelirsem görürsün’….”
Hacivat: “Ah bana
Karagöz pencereden Hacivat’ın üzerine atlar ve boğuşmaya başlarlar.
Hacivat- “Karagöz etme, çenem kırıldı.”
Karagöz: “Kırılsın kerata!”
Hacivat: “Yapma birader boğacaksın beni!”
Karagöz: Geber keratal (Hacivat kaçar, Karagöz sırtüstü yatar, kalır.) Aman…Öldüm, bayıldım, of aman! Keratayı kaçırdım, ama ben de yerlere yayıldım. (Ayağa kalkar.) Seni gidi sivri sakallı, keçi suratlı herif seni…Gelmiş kapımın önünde Medine dilencisi gibi bağırır durur. Hele bir daha gel de bak seni kuyruğundan tutup da, KafDağı’mn arkasına kadar atmazsam, bana da Karagöz demesinler. Amma da attık ha…”
Hacivat: “Vay Karagöz’üm, benim iki gözüm merhaba .’” Karagöz: “Hoş geldin suda pişmiş balkabağı!” (Tokadı patlatır.)
Hacivat: “Aman Karagöz’üm beni gelir gelmez darp etmenizin sebebi?”
Karagöz: “Bizim bekçinin ne poturu var, ne de cübbesi.”(Bir tokat daha atar.)
Hacivat: “Yazıklar olsun sana Karagöz! Adam olmamışsın, hâşâ huzurdan şu dünyaya eşek gelmişsin, gidiyorsun.”
Karagöz: “Ona yarabbi şükür.”
Karagöz, tekrar tokat atar, Hacivat kaçar.
“Yürü!. Seni gidi idare fitili, mum bacaklı kerata! Az kaldı beni de eşek yapacaktı. Sen gidersen beni de buraya mıhlamazlar ya, ben de çekilir giderim…” der ve gider.
Oyun – 2
BİLMECE
Hacivat (Gelir.): Karagöz’üm, ben sana bir şey söyleyeceğim.
Karagöz: Söyle bakalım.
Hacivat: Bilmece bilir misin?
Karagöz: Maşallah!
Hacivat: Efendim?
Karagöz: Maşallah!
Hacivat: Demek bilirsin!
Karagöz: Hem de nasıl…
Hacivat: Yaa!
Karagöz: Yaa! Ne sandın? Bilmece demek ben demek, ben demek bilmece demek. Söyle bilmeceni, al cevabını!
Hacivat: Peki Karagöz’üm, bir tane sorayım.
Karagöz: Sor bakalım.
Hacivat: “Sokakta aldım bir tane, evde oldu bin tane.” Nedir bu, bil bakalım?
Karagöz: Bunu bilmeyecek ne var?
Hacivat: Ne peki?
Karagöz: Tahtakurusu.
Hacivat: Hay körolmayasıca Karagöz’üm.Tahtakurusu olur mu?
Karagöz: Pekâlâ olur. Sokaktan bir tane kap da evde nasıl çoğalırlar gör.
Hacivat: Benim söylediğim bilmece nar.
Karagöz: Haaa, nar. (Güler.) He he heee!
Hacivat: Bir tane daha sorayım mı?
Karagöz: Sor bakalım?
Hacivat: Efendim,”Çınçınlı hamam, kubbesi tamam, bir gelin aldım, babası imam.”
Karagöz: (Atılır.) Onu bilirim. Hacivat: Kim?
Karagöz: Bizim mahallenin imamının kızı.
Hacivat: Değil Karagöz’üm. Bu benim söylediğim başka bir şey. Canlı değil fakat canlı gibi. Efendime söyleyeyim çalışır.
Karagöz: (Düşünür.) Canlı değil de canlı gibi Canlı gibi, canlı gibi… Bildim Hacivat! Hamam kurnası
Hacivat: Bilemedin, yahu saat derler buna saat… Hani sen bilmece biliyordun
Karagöz: Biliyordum ama unutmuşum…
Hacivat: Bir tane daha sorayım mı?
Karagöz: Sor bakalım.
Hacivat:”Yer altında kırmızı minare.”
Karagöz: Kim bilmez onu yahu?
Hacivat: Neymiş bakalım?
Karagöz: Kırmızı minare işte.
Hacivat: Değil! Bu yenir.
Karagöz: Yenir mi? (Düşünür.) Bilemedim.
Hacivat: Efendim, havuç.
Karagöz: (Hacivat’ı dövmeye başlar.) Sen de tokatları ye avuç avuç!
Hacivat: Dur Karagöz’üm, bir tane daha soracağım. Bilemezsen karışmam.
Karagöz: Hadi sor, bakalım.
Hacivat: “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk.”
Karagöz: Turşu fıçısı.
Hacivat: Değil efendim.
Karagöz: Fıçı turşusu.
Hacivat: Değil canım.
Karagöz: Lahana turşusu.
Hacivat: Değil gözüm.
Karagöz: Pırasa turşusu.
Hacivat: Değil ciğerim.
Karagöz: Turşuların turşusu.
Hacivat: Değil Karagöz’üm, değil. “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk” Karagöz: Adam turşusu.
Hacivat: Bak Karagöz’üm. Benim sorduğum bilmece hastalara şifa, dertlilere deva…
Karagöz: Verin şu fakire beş on para sadaka…
Hacivat: Ne oluyor Karagöz’üm?
Karagöz: Ne olacak. Dilenci duası yapıyorsun.
Hacivat: Bir ipucu daha vereyim. Sana sorduğum bilmece sarıca, suluca. Karagöz: Haaa, bildim! Aksaray hamamı.
Hacivat: Öyle değil efendim… Şimdi Karagöz’üm, seninle burdan kalksak…
Karagöz: Evet.
Hacivat: Bir misafirliğe gitsek.
Karagöz: Gitsek.
Hacivat: Efendim, kapıyı çalarız.
Karagöz: Neye çalıyoruz kapıyı?
Hacivat: Efendim, yani kapıyı açsınlar diye.
Karagöz: Haa… Ben de kapıyı şöyle gizlice aşıracaksın sandım.
Hacivat: Efendim, bize kapıyı açarlar mı? Karagöz: Açarlar.
Hacivat: “Buyurun” derler değil mi? Karagöz: Ya demezlerse?
Hacivat: Canım, derler. Efendim, gider misafir odasında otururuz. Bize birer kahve, birer de çay getirirler.
Karagöz: Ya getirmezlerse?
Hacivat: Canım, getirirler.
Karagöz: Getirirler, getirirler.
Hacivat: Efendim, hatta yemek vakti gelince tabi bize bir yemek yedirecekler.
Karagöz: Kim yedirecek yahu?
Hacivat: Kim yedirecek, ev sahibi.
Karagöz: Haa, ev sahibi.
Hacivat: Efendim, yemek vakti gelip de yemek yedirecekleri zaman, ilkönce yemek odasının ortasına bir şey sererler. Ne sererler Karagöz’üm?
Karagöz: Yemek odasının ortasına mı? Hacivat: Evet.
Karagöz: Çamaşır sererler.
Hacivat: Canım, ne münasebeti var?
Karagöz: Sokakta yağmur, yağış olur, kurusun diye.
Hacivat: Hayır efendim, sofra kurarlar.
Karagöz: Haa, sofra kurarlar.
Hacivat: Sofranın üstüne dört ayaklı ne korlar?
Karagöz: Dört ayaklı… (Düşünür.) Kedi korlar.
Hacivat: Değil Karagöz’üm masayı korlar.
Karagöz: Peki, canım koysunlar.
Hacivat: Sonra birer tas çorba getirirler.
Karagöz: Benimki işkembe olsun!
Hacivat: Peki, canım! Sonra bu çorbalara bir şey sıkarlar. Nedir bu?
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar… Kaşık sıkarlar.
Hacivat: Hayır canım, kaşık dizilir.
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar… Tuz sıkarlar.
Hacivat: Birader, tuz ekilir.
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar… Ekmek sıkarlar.
Hacivat: Canım, ekmek doğranır.
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar… Biber sıkarlar.
Hacivat: Hayır, biber serpilir.
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar, sıkarlar… Eee, artık misafirler dişlerini sıkarlar.
Hacivat: Canım, neden?
Karagöz: Birisi başlasın da sonra biz başlayalım, diyerekten.
Hacivat: Efendim, değil. Çorbanın içine ne sıkarlar? Onu soruyorum.
Karagöz: Hoppalaa! Sıkarlar, sıkarlar…
Hacivat: Ne sıkarlar?
Karagöz: Tabanca sıkarlar.
Hacivat: Tabancanın ne işi var?
Karagöz: Şehriyelerle pirinçler kavga ediyorlarsa ayrılsınlar diye.
Hacivat: Karagöz’üm, limon sıkarlar. Benim de sana söylemiş olduğum “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk”, “limon” değil mi?
Karagöz: Bunu kim bilmez be! Şurada oturan mini mini yavrular bile bilir. Sen şimdi bilmeceyi benden dinle.
Hacivat: Benim bilmecelere karnım tok.
Karagöz: Dinle bakalım.
Hacivat: Söyle Karagöz’üm!
Karagöz: Çabuk bilme haa!
Hacivat: Canım, söyle bakalım nedir?
Karagöz: E üstünde kaydırmaca.”
Hacivat: Gayet basit: Sabun.
Karagöz: Peki,”Dil üstünde kaydırmaca.”
Hacivat: Efendim, dondurma.
Karagöz: (Hacivat’ı dövmeye başlar.) Ben sana çabuk bilme demedim mi?
Hacivat: (Gider.)